Sadece bu hükümlerden hareketle, Çernişev ve bazı yazarlar tarafından Türkiye'nin Boğazlar'ı petrol tankerlerine kapatma yoluna gidemeyeceği, ancak sözleşmenin değiştirilmesi girişiminde bulunabileceği gibi bir fikre sahip oldukları anlaşılmaktadır. Oysa Montreux Sözleşmesi bir bütün olup, 1968 tarihli Viyana Andlaşmalar Hukuku Konvansiyonu'nun 31. maddesinde belirlendiği gibi "Bir andlaşma, andlaşmanın bağlamı (bütünü-context) içinde terimlerin doğal anlamına uygun olarak iyi niyetle konu ve amacının ışığı altında yorumlanmalıdır." Kaldı ki, onu hazırlayanların görüş ve düşüncelerinden de ayrı, bağımsız bir nitelik kazanan gerek yasa gerekse sözleşmelerin uygulandığı zamanın gereklerine ve anlayışına uygun olması da gerekir. Zira bu düzenlemeler belirli konuların gereklerine uygun çözüm yolları öngörürler.
Anılan sözleşmenin önsözünde "... Türkiye'nin güvenliği ve Karadeniz'e kıyısı olan devletlerin Karadeniz'deki güvenliği çerçevesi içinde koruyacak biçimde, düzenleme isteğini duyarak; ... aşağıdaki hükümleri kararlaştırmışlardır" ibarelerine yer verildiği görülmektedir. Bu ibarelerden imzacı devletler olan Bulgaristan, Fransa, İngiltere, Yunanistan, Japonya, Romanya, Türkiye Cumhuriyeti, SSCB ve Yugoslavya'nın her şeyden önce serbest geçiş ilkesini Türkiye ve Karadeniz'e kıyısı olan devletlerin güvenliği ile birlikte ele alarak sözleşmeyi düzenledikleri anlaşılmaktadır.
Sözleşmenin amacı bakımından bu denli önem taşıyan "güvenlik" terimi, tamamen tehlike içinde bulunmama durumunu ifade etmektedir. Bu terimin karşıtı olan tehlike içinde bulunma durumu, savaş veya savaş olasılığından kaynaklanabileceği gibi, deniz trafiği nedeniyle de ortaya çıkabileceği göz ardı edilemez.
Türkiye'nin Doğal Egemenlik Hakkı
Sözleşmenin hazırlandığı 1936 tarihinden sonra elli yedi yıl gibi çok uzun bir süre geçmiş, bu dönem içinde teknolojik açıdan deniz ulaşım araçlarında önemli değişiklikler meydana gelmiş, bunun sonucunda Boğazlar için tam anlamıyla potansiyel bir tehdit oluşturabilecek devasa tankerler ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Bu durumda, Azerbaycan, Kazakistan ve Rusya petrollerinin Boğazlar'dan nakli gerçekleştiği takdirde meydana gelebilecek olası olayları, tehlikeleri, örneğin Boğazlar'dan geçen petrol veya sıvılaştırılmış gaz dolu altmış-yetmiş bin tonluk tankerlerin çarpışmaları, infilak etmeleri, yangın çıkması, batmaları ve bunların sonucu İstanbul ve Çanakkale'nin telafisi imkânsız zararlara uğraması, Boğazlar'ın yıllar boyu deniz trafiğine kapanması gibi durumları göz önünden uzak tutmamak gerekir.
Herhalde böyle olası bir durum nedeniyle Türkiye'nin güvenlik görüşüyle gerekli hallerde Boğazlar'la ilgili bazı kurallar koyması ve uygulaması kadar uluslararası hukuka uygun ve egemenlik haklarına dayalı bir tasarruf olamaz. Ayrıca, Montreux Sözleşmesi yukarıda açıklanan ve uluslararası hukuka ve gereklerine uygun yorumu yapılan hükümleri dışında, barış zamanında ticaret gemilerinin Boğazlar'dan serbest geçişiyle ilgili hükümleri de her yönüyle ele alarak kazuistik biçimde düzenlemediği gerçeğinden hareket edildiğinde, Türkiye'ye uluslararası deniz hukuku çerçevesinde düzenleme ve uygulama alanı bırakıldığı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Kaynakça
Odman, M. T. (1993, 31 Ağustos). Boğazları dehşet trafiği kapatabilir. Cumhuriyet, s. 2.