Logo
Çağ Üniversitesi
11.05.2020

KÜRESEL-ULUSAL GÜÇ MÜCADELESİ (İsmail CİNGÖZ)

KÜRESEL-ULUSAL GÜÇ MÜCADELESİ*

İsmail CİNGÖZ

2019 yılı sonlarında Çin’den yayılan Covid-19 salgını pandemiye dönüşerek neredeyse bütün dünyayı etkisi altına almış durumda olsa da veriler üzerinden yapılan değerlendirmelere göre durağanlaşma ve azalmaya doğru bir seyir almaya başladığı görülmektedir. Bu zamana kadar bilinen karantina yöntemlerinin üzerinde bir yoğunlukla alınan tedbirlerin virüsün yayılma hızını azalttığı, yoğunluğunu seyrelttiği bir gerçektir. Bu tedbirler alınırken devlet eliyle kısmi ve kontrollü müeyyideler uygulanmıştır. Bu müeyyideler kapsamında işyerlerinin kapatılması, buna bağlı olarak işsiz kalmalar ve bunun da devamında önemli oranda ekonomik sıkıntılar yaşayan bir kesim olmuştur.

Covid-19 salgınının kontrol altına alındığının verilere yansımasıyla birlikte bazı ülkeler kontrollü olarak müeyyidelerde esnetme yapmaya başlamıştır. Böyle olunca dünya genelinde müeyyidelerin kaldırılmasa bile esnetilmesi beklentileri başlamıştır. Zira insanlar evlerinde uzun süre kapalı kalınca haliyle sıkılmışlardır.

Covid-19 süreci her şeye rağmen devam etmektedir ve dünyanın dinamiklerini değiştirmiştir. Sonrasında ise dünya hiçbir zaman önceki dünya olmayacaktır. Burası kesinleşti. Yavaş yavaş inşa edilecek olan bu yeni dünya sistemi içerisinde devletinin ve milletinin geleceği için ülkelerin karar alıcı mekanizmalarının yüzlerce soru üzerinden onlarca olasılıklarla hesap ve planlama yaptıkları, önermeler geliştirdikleri muhakkaktır.

Soğuk Savaş sonrasında “Tek Dünya Devleti/Hükümeti” modelini esas alan küreselleşme süreci içerisinde ABD tarafından yürütülen “küreselciler-ulusalcılar” mücadelesi yaşanmıştır. Bu süreç 11 Eylül sonrasında ise tüm dünyayı değiştirmek ve yeni dünya sistemi kurmak isteyen kesim ile karşı koymak isteyen kesim arasındaki bir güç mücadelesi olarak yaşanmıştır. Fakat o dönemlerde uygulanan yöntem ve araçlarda farklılaşma olduğu Covid-19 virüsü ile görülmüştür. Dolayısı ile “laboratuvar ortamlarında üretilen terör örgütlerinin” yerini yeni nesil tehditlerin aldığı [1] “Covid-19” ile ortaya çıkmıştır.

Virüsün ortaya çıkmasında ve yayılmasında kusurlu olan tarafın tespiti ve kusuru nedeniyle uluslararası hukuk önünde tazminat davalarına hazırlanan ülkeler olduğu görülmektedir. Uluslararası basın kuruluşlarından elde edilen bilgilere göre Çin kaynaklı bu virüsün insan eliyle laboratuvarlarda üretildiğine inanan ve bunu dillendiren Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İsrail, Rusya ve Avrupa ülkelerinin Çin’den tazminat talebinde bulunacakları fakat mevcut durum üzerinden hareketle Çin’e dava açılmasının mümkün görülmediği [2] çeşitli platformlarda dile getirilmektedir. Ancak Covid-19 virüsünün kimler tarafından, nasıl ve ne maksatla üretildiği konusunda çok farklı komplo teorilerinin [3] de olduğu görülmektedir.

Covid-19 salgını öncesinde dünya tedarik zincirinin merkezi haline gelmiş olan Çin, Nisan 2020 içerisinde açıklanan Gayrisafi Yurtiçi Hasılası (GSYH) verilerine göre 1992’den bu yana en kötü performanstadır. Geçen yılın son çeyreğinde yıllık bazda %6 büyüme kaydetmesine rağmen bu yılın ilk çeyreğinde %9,8 daralma yaşandığı [4] görülmektedir. Çin, salgın öncesi dünya ekonomisinin %25’i, dünya tedarik zincirinin %40’ı gibi muazzam ekonomik sisteminde gerileme yaşasa da rezervlerini satarak dünya piyasasını satın alarak tekrar toparlanmak için hamle yapması beklenmektedir.

Çin’in önlenemez yükselişi [5] ABD’yi korkutmaktadır. Ekonomik ve siyasi olarak dünya liderliğini bırakmamak adına mücadele edeceği muhakkak olan ABD’nin Çin ile sıcak bir savaşı göze alıp-alamayacağı çeşitli platformlarda dile getirilmektedir. Hatta ABD’den Çin’e savaş ilan edilmesini isteyen bir kesimin olduğu da işitilmektedir.

Her türlü savaş askeri ve ekonomik güç ister. Covid-19 salgını öncesinde ABD borsasının “Trump yükselişi” olarak tabir edilen üç yıllık kesintisiz kazanımlarının zirvesinde ve ekonominin iyi sevilerde seyrettiği bir zamanda Başkan Trump’ın, uyarıları dikkate almamasına bağlı olarak kesin vaka sayısı artıp, tehdidin boyutu büyümeye başlaması ekonomiyi alt-üst etmiştir [6]. Covit-19 salgınının hızla yayılması ABD’de petrol piyasalarını da çökertmiştir. ABD borsalarının %2’den fazla değer kaybetmesine sebep olan bu durum, ekonomik verileri daha da vahim hale sürüklemiştir [7].

Mevcut haliyle ABD ekonomisinde durumların hiç iç açıcı olmadığı görülmektedir. Zira ABD Merkez Bankası’nın (FED) eski Başkanı Ben Bernanke yapmış olduğu bir açıklamada; koronavirüs etkisi altındaki 2020’nin, ülke ekonomisi adına "çok kötü bir yıl" olacağı tahmininde bulunmuştur. ABD GSYH’nın 2020’nin ikinci çeyreğinde yüzde 30, belki daha da yüksek oranda düşeceği öngörüsünde bulunan Bernanke, ABD ekonomisinin yeniden eski gücüne ulaşmasının yıllar alabileceğini vurgulaması [8] önemlidir. Hal böyleyken Çin ile sıcak bir konvansiyonel savaşa girmesi halinde ABD’nin kendi sonunu hazırlaması kaçınılmaz olacaktır. Zira böyle bir durumda Rusya da bir şekilde devreye girer ve sürecin nükleer savaşı tetiklemesi beklenen en kötü sonuca kadar uzar.

Ancak son 18 yılın en düşük sevilerine düşen petrol fiyatları üzerinden olaya bakmak gerekirse; petrol fiyatlarının tekrar hızla yükselebilmesi için savaş çıkması gerektiğine inan bir kesim olduğu unutulmamalıdır. Savaş olasılığı açısından önümüzdeki süreçte ABD-İran veya ABD-Çin savaşı için en kuvvetli beklenti olarak değerlendirildiği görülmektedir. Bu kuvvetli olasılıklardan hareketle küresel sermayenin ABD’yi savaşa sürükleyebileceği beklenmektedir.

Küresel sermayenin kendi çıkarları için gerekirse savaşa sürmekten bile çekinmeyeceği ABD’nin ise en kısa zamanda siyasal, ekonomik ve askeri gücünü toparlayarak muhafaza edememesi, Dolar-rezerv-finans dengesini de sağlayamaması halinde çöküş ve dağılma sürecine girmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu sorunların ve senaryoların yaşandığı bir süreç içerisinde, yaklaşan seçimler ABD yönetimini endişelendiriyor olsa gerek. Ancak her şeye rağmen Başkan Donald Trump’ın değişik hamlelerle sistemi ve birliği ayakta tutmak için çabaladığı görülmektedir.

ABD’de genel sağlık sigortası bulunmamaktadır. Kamu çalışanları dahil herkes, özel sigorta şirketlerinden ve çok çeşitli sigorta paketleri ile kendi sağlık sigortası ile tedavi olabilmektedirler. O nedenledir ki ABD’de hasta olmak pahalı bir tedavi süreci demektir.

ABD dahil olmak üzere Batı’nın tıbbi tedavi cihaz ve ürünleri ile antibiyotik sektörünün %90’lara varan oranlarla tedarikçi ülkesi Çin’dir. Covid-19 salgını ile Çin’de üretiminin durma noktasına gelmesi nedeniyle ihracat için yola çıkan gemileri geri çağırmasıyla [9] birlikte ABD’de pahalı olan tedavi sürecine bir de tıbbi malzeme eksikliğinin eklenmesi işleri içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir.

Kritik birçok sektörün olduğu gibi tıbbi malzeme sektörünün de tedarikçisi konumunda olan Çin’de üretim ve tedarik zincirinin kesintiye uğraması neredeyse bütün dünyayı olumsuz etkilemiştir. Temel hammadde tedarikçisi Çin’den sonra diğer önemli tedarikçi ülke Hindistan’ın ise kendi iç taleplerini karşılayabilmek için bazı etkin ve yardımcı maddelerin ihracatına kısıtlama getirmesi [10] dünya genelinde sorunlar yaşanmasına sebep olmuştur. Tedarik sıkıntısı sadece sağlık sektöründe olmamıştır. Birçok kritik hammadde ve malzemenin yerel ve milli olarak üretilmesinin ne kadar önemli olduğu bu dönemde daha iyi anlaşılmıştır.

Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği (UTİKAD) Yönetim Kurulu Başkanı Emre Eldener de yaptığı açıklamada; Covid-19 salgınının kısa zamanda kontrol altına alınamaması halinde otomotiv ve elektronik firmaları başta olmak üzere tedariklerini Çin üzerinden sağlayan firmaları ciddi sorunların beklediğini söylemiştir. Ancak yaşanan tedarik krizini Türkiye’nin fırsata çevirebilme şansı olduğundan bahsetmesi ilginçtir.

Eldener açıklamasının devamında; “ABD-Çin arasındaki ticaret savaşı, Brexit ve farklı coğrafyalarda yaşanan siyasi ve askeri gerginliklerden bunalan küresel tedarik zincirlerinin yönünü ülkemize çevirdiklerini de gözlemleyebiliyoruz” [11] diyerek üretim gücünü ve jeopolitik konumunun iyi değerlendirmesi halinde Türkiye’nin krizden karlı çıkabileceğine dikkat çekmiştir. Dolayısı ile Türkiye karar alıcı mekanizmaları; gelecekte bilinen usullerle ithalat ve ihracat anlayışının değişeceğine işaret eden strateji uzmanlarının uyarılarını dikkate alarak hazırlıklarını bu eksende başlatmalıdır.

Gelecekteki muhtemel değişimler içerisinde dijital para sistemine geçilmesi de vardır. 2014’ten bu yana çalışmalarını sürdüren Çin, dijital paraya geçme hazırlıklarını tamamladığını açıklamıştır. DCEP (Digital Currency Electronic Payment) ismi verilen Çin dijital para sisteminin, Nisan 2020 içerisinde Shenzhen, Xiong'an, Chengdu ve Suzhou şehirlerinde test amaçlı olarak tedavüle girmesini [12] değişimin başlangıcı olarak kabul edebiliriz.

Sonuç olarak;

Beklenildiği gibi dünya genelinde yavaş yavaş Covid-19 salgınının gerileme sürecine girdiği görülmektedir. Ancak strateji uzmanlarının değerlendirmelerinden elde edilen verilere göre; Covid-19 sonrası büyük devletler başta olmak üzere neredeyse bütün ülkelerde ekonomik bir yıkım olacağı öngörülmektedir. Karar alıcı mekanizmaların öncelikle Covid-19 badiresini atlatmaya yönelik bir dizi tedbirler almaya müteakip, ekonomik çöküntünün en az hasarla atlatılması için hazırlıklı olmaları gerekmektedir.

Önümüzdeki 30 yıl içerisinde uluslararası ticaret, teknoloji, elektrik ve enerji sektörü ile yerleşim alanlarının tasarımı ve şehir imar planları başta olmak üzere insanın günlük yaşam standartlarında köklü değişimler yaşanması beklenmektedir. Ayrıca yeniden inşa edileceği varsayılan yeni dünya siteminde yaşanacak değişimlere paralel olarak büyük kamplaşmalar yaşanacağından hareketle hazır olunması gereken elzem durumlardan birisi de bu husustur. Ancak yeniden inşa edileceği varsayılan yeni dünya sistemi içerisinde ABD’nin rol model olmaktan uzaklaştığı, bu nedenle yeni dünya sisteminde lider olamayacağı şeklinde genel kanı oluştuğu değerlendirilmektedir. Türkiye karar alıcı mekanizmalarının bu eksenli çalışmalar yürütmesi gerekmektedir.

Süreç içerisinde uluslararası tedarik zincirinin kopması halinde yaşananlardan elde edilen tecrübelerden hareketle tedarik zinciri siteminin yeniden yapılandırılacağı muhakkaktır. En önemlisi ise yerli ve milli üretimin önemi ortaya çıkmıştır. Bağımlılıktan kurtulmak ve kendine yeter olmanın olmazsa olmaz şart olduğu görülmüştür. Önümüzdeki süreçte Türkiye’de karar alıcı mekanizmalar tarafından; küçük, orta ve ağır sanayii sektörünü teşvik ve destekleyici projeler hazırlanarak ivedilikle reel politikalar üzerinden uygulamaya geçirilmelidir. Yerli ve milli sektöre bilişim, yazılım ve savunma sanayii de mutlaka dahil edilmelidir.

Kendine yeter olmanın öncelikleri arasında gıda ve sağlık sektörünün önemi tartışılmaz seviyede öne çıkmıştır.

Tarım alanları attırılmalıdır. Mevcut şehir planları acilen gözden geçirilmeli, yeni master planlar hazırlanarak tarım alanlarını imara açan geçmiş dönem planları iptal edilmelidir. Köyden kente göçü durdurabilmek için çalışmalar yapılarak, çiftçilik cazip hale getirilmelidir. Çiftçinin yabancı sermayeli bankalardan ipotek karşılığı kredi almalarının önüne geçilmeli, tapu-kadastro mevzuatlarında değişiklikler yapılarak toprakların yabancılara geçmesini önleyici tedbirler alınmalıdır. Yabancılara toprak satışı yerine, uzun vadeli kiralama sistemi getirilmeli, konu milli emlak ve tapu-kadastro kayıtları üzerinden anlık erişimlerle takibi yapılmalıdır.

Köy ve kasabalarda yaşam cazip hale getirilmelidir. Bu kapsamda şehirde çalışacakların küçük yerleşim yerlerinde ikametlerini özendirebilmek adına altyapı ve ulaşım hizmetlerini kesintisiz ve hızlı hale getirici tedbirler geliştirilmelidir.

Kendine yeter tarım ve gıda sektörü desteklenirken su israflarının da önüne geçilmesi, akarsuların ıslah ve barajlar vasıtasıyla kontrol altına alınması, atık suları tekrar kullanılabilir hale getirecek tesisler kurulması ve ayrıca yeraltı sularının bilinçsizce tüketilmemesi önem arz etmektedir. Zira stratejik verilere göre 2023 yılından itibaren dünya genelinde su sorunları ve bu sorun üzerinden su savaşları çıkması beklenmektedir [13]. Ortadoğu coğrafyasında muhtemel bir su savaşı çıkması halinde savaşın cereyan edeceği merkez Türkiye olacaktır. Bu da yerli ve milli savunma sisteminin önemini ortaya çıkartmaktadır.

Sağlık sistemi içerisinde tıbbi malzeme ve ilaç sanayinin de ne kadar önemli olduğu Covid-19 virüsünün tedavi sürecinde bir kez daha kendini göstermiştir. Yeni süreçte bu sektörde de büyük gelişmeler yaşanacağı muhakkaktır. Türkiye karar alıcı mekanizmaları, ulusal ve milli yazılımlı ilaç sanayini destekleyerek AR-GE yatırımlarını kredilerle teşvik etmelidir. Zira ilaç ve aşı sektörünün yakın gelecekte ulusal güvenliği ihlal edebilecek bir hale dönüşebileceği Covid-19 virüsü ile kendini göstermiştir. Çünkü yabancı menşeili aşı ve ilaçlar içerisine mini hastalıklar, genetiği değiştirilmiş virüsler yerleştirilebileceği ortaya çıkmıştır. Bu arada göze görünmüyor olsa da bacasız fabrika turizm sektörünün yalnızca tatil sektörü olarak değil, sağlık turizmi ile birlikte ele alınarak teşviklere dahil edilmelidir.

Son söz olarak; 1929 ve 2008 ekonomik krizlerinden sonra; ekonomi yönetiminde başarılı olduğundan hareketle uygulanan Keynesyen politikalara, önümüzdeki süreçte dünya genelinde dönüş yapılması beklenmektedir. Ancak uzun vadede liberalizmin tekrar geri dönmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle gelecekte uluslararası finans sektörü içerisinde yaşanabilecek olumsuz gelişmelerin ulusal ekonomiyi çökertmemesi için Türkiye, şimdiden milli önlemlerini alarak alternatifleriyle birlikte hazırlıklı olmalı, yerli ve milli bankacılık sistemi desteklenerek mutlaka ayakta tutmalıdır.

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                              

İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi.

 

[1] M. Seyfettin EROL; “Korona Düzeni'nden Tek Dünya Devleti'ne mi?”, A.A., 16.04.2020. https://www.aa.com.tr/tr/analiz/korona-duzeninden-tek-dunya-devletine-mi/1807020

[2] Erhan ÖZYİĞİT; “Kayıt Dışı”, Kanal 24 TV, 25.04.2020 ve 02.05.2020 tarihli programlar.

[3] Sait YILMAZ; “Covıd-19’u Kim Üretti? Aşısı Ne Zaman Bulunacak?”, ANKA Enstitüsü, 23.03.2020.

[4] Belgin Yakışan MUTLU; “Çin Ekonomisi İlk Çeyrekte Yüzde 6,8 Daraldı”, A.A., 17.04.2020.

[5] İsmail CİNGÖZ; “Çin’in Avrupa’ya Açılım Hamleleri ve Türkiye İçin Önemi”, Ticari Hayat Gazetesi, 01.05.2019.

[6] Kadir ÜSTÜN; “Odak: Başkanlık Seçimlerine Doğru Trump’ın Koronavirüs Sınavı”, SETA, 16.04.2020. https://www.setav.org/

[7] EkoTrent; “Dünya petrol piyasasında şoke eden çöküş: İşte petroldeki tarihi düşüşün sebebi”, 20.04.2020. http://ekonomi.haber7.com/ekonomi/haber/

[8] Deutsche Welle Türkçe; “ABD Ekonomisi Adına Karamsar Tablo”, 07.04.2020.

[9] Sait YILMAZ; “Covıd-19’u Kim Üretti? Aşısı Ne Zaman Bulunacak?”.

[10] “Ekonomide Korona Alarmı!”, 26.03.2020. https://www.ekonomist.com.tr/kapak-konusu/ekonomide-korona-alarmi.html

[11] “Ekonomide Korona Alarmı!”, 26.03.2020.

[12] “Çin Kağıt Paraya Veda Ediyor... Dijital Parayı Teste Başladı”, 20.04.2020. www.memurlar.net

[13] Ramazan KURTOĞLU; “Ramazan Kağan Kurtoğlu'nda flaş iddia! 2023'e dikkat!”, Star, 07.04.2014.

 


* 06 Mayıs 202 Tarihinde Ticari Hayat Gazetesi’nde yayınlanmıştır.