Logo
Çağ Üniversitesi
22.02.2020

YÜZ YILIN ANLAŞMASI SÖZDE BARIŞ PLANI

Cengiz Fırat BİRGİN tarafından

YÜZ YILIN ANLAŞMASI SÖZDE BARIŞ PLANI

ABD Başkanı Donald Trump’ın geçtiğimiz yıl duyurusunu yaptığı ve son yüz yılın en büyük anlaşması olarak nitelendirdiği, Filistin sorununun çözümüne yönelik Barış Planı Trump-Netenyahu Ortak Basın toplantısında açıklandı. Ürdün vadisinin tıpkı Golan Tepeleri gibi İsrail’e tahsis edilmesi, Filistin’e 50 milyar dolarlık yatırım vaadi, taraflar arasındaki tutukluların takası ve Filistin devletinin silahsızlandırılması gibi maddeler içeren barış planı; İsrail-Körfez-ABD ittifakı dışındaki aktörlerin pek çoğu tarafından tepki ile karşılandı.

Peki bu sözde Barış Planına giden süreç nasıl gelişti ve plan aslında neyi amaçlıyor?

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki açıklanan bu plan esasında uzun süreli bir projenin son adımı. Çünkü Çin’in yükselişini Çin anakarasında bloklamak isteyen ABD ağırlığını ve dikkatini Asya-Pasifik bölgesine kaydırmak istiyor. Ama bunu yaparken de Ortadoğu’daki tek gerçek müttefiki olan İsrail’in güvenliğini garanti altına almak istiyor. Bu perspektiften bakıldığında aslında bu Trump’dan ziyade Yahudi lobisi etkisindeki Pentagon’un bir planı gibi görünüyor. Peki İsrail’in güvenliği nasıl sağlanacak?

Aslında özellikle Körfez harekatıyla birlikte Körfez ülkelerini boyunduruğu altına alan ABD zaten İsrail’e yönelik yakın coğrafyadaki tehdidi bertaraf etmişti. Ancak bununla yetinmeyen ABD, kontrollü gerilim stratejisi ile mevcut İran tehdidini olduğundan çok daha büyük bir tehdit gibi gösterdi. Bunun en temel iki faydası;

1-) Yarattığı İran korkusu ile Körfez ülkelerine rekor bir silah ihracatı gerçekleştirerek ekonomisini ayakta tuttu,

2-) Kontrolü altındaki Körfez devletlerini İsrail’e yakınlaştırarak eski düşmanları bir araya getirdi ve bu konsolidasyonla bölgede amaçlarına uygun bir güç birliği oluşturdu.

Yani sonuç olarak bölgede daha önce İsrail’e tehdit olan Arap ülkelerini İsrail’in güvenliği için kullanılan araçlar haline getirdi. Bu sayede Ortadoğu coğrafyasında İsrail’e tehdit oluşturabilecek güçler bire indirgendi.

Bu noktada planın mali boyutuna özel bir parantez açmak gerekir çünkü planda Filistin’e 50 Milyar $ doğrudan yardım yapılması ve ilerleyen süreçte Filistin’in ticaret ve üretim hacminin arttırılması gibi hedefler yer almaktadır. Kuşku yoktur ki bu planın mali boyutu tamamen Körfez de ki delege devletler üzerinden finanse edilecektir.

Tabi ki ABD’nin bu plandan kazançları bunlarla sınırlı değildir.

Bilindiği üzere bu yılın Kasım ayında Amerikalılar sandıklara gidecekler. Bu noktada akıllara gelen bir diğer ihtimal, Trump’ın bu hamleyi yaparak Wall Street’ deki Yahudi Finans-Kapital sisteminden hatırı sayılır ölçüde bir seçim finansmanı almayı garantilemiş olabileceğidir. Çünkü Amerikan seçimlerinde daha fazla seçim yardımı ve desteği alanın Başkan seçilme ihtimali ciddi oranda artmaktadır. Amerika’daki Yahudi lobisinin ise gerek politik gerekse ekonomik desteği Amerikan Başkanlık yarışında ana belirleyici unsurlardandır.

Trump’ın Planına Tepkiler:

Mevcut olan sorunu çözmek bir yana bölgedeki düğümü daha da kötü bir hale getirecek olan bu plana Türkiye ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere pek çok yerden tepkiler gelmiştir. Özellikle Türkiye’nin Filistin sorununa yönelik tutumu gayet açık ve nettir. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen yıl Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yaptığı tarihi konuşmasında somut görsellerle Filistin’deki İsrail işgallerine ve illegal yerleşim birimlerine dikkat çekmiş ve uluslararası kamuoyunu bu konuda daha sorumlu ve duyarlı davranmaya davet etmiştir. [1] Türkiye bütün uluslararası platformlarda defaatle İsrail’in illegal yerleşim birimleri inşa etmesine son vermesi gerektiğini ve tarafların 1967 sınırlarına çekilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu noktada Birleşmiş Milletler bünyesinde alınan hiçbir kararın uygulanmadığını ve bununda Birleşmiş Milletler meşruluğuna halel getirdiğini belirten Cumhurbaşkanı bu sözleri ile örgüte yönelik reform eleştirilerini de bir kez daha alevlendirmiştir.

Öte yandan Birleşmiş Milletler ise, bu sözde Barış ama özde İsrail’i genişletme Planı’nın açıklanmasını takip eden süreçte örgütün; uluslararası hukuk, ikili anlaşmalar ve 1967 sınırları dahilinde iki devletli çözüm fikri konusundaki pozisyonunun değişmediği belirtilmiş ve Trump’ın planına tepki gösterilmiştir. [2] Bu durum bir kez daha gözler önüne sermiştir ki hak, hukuk, uluslararası normlar gibi kavramları her defasında vurgulayan ABD, çıkarları doğrultusunda bu değerleri yok saymakta ve Birleşmiş Milletler de dahil olmak üzere uluslararası kurum ve kuruluşları hiçe saymakta tereddüt etmemektedir.

Son olarak belirtmek gerekir ki; düzenlenen toplantıda: “Ben İsrail için çok şey yaptım. Golan’ın İsrail’e ait olduğunu tanıdım ve büyükelçiliğimizi Kudüs’e taşıdım” açıklamalarını yaparak adeta İsrail’in bölgeye hâkim olma çabalarına verdiği destekleri itiraf eden Trump, bu sözde barış planı ile Netenyahu’nun seçim vaadi olan Ürdün vadisinin İsrail tarafından ilhakına da yeşil ışık yakmış bulunmaktadır.

Cengiz Fırat BİRGİN

YAZAR HAKKINDA

Güney Güvenlik Okulu  Ortadoğu ve Güvenlik - Terörizm Masası Sorumlusu