Sessiz Çığlık: Doğu Türkistan
Dünyanın her köşesinde adalet, eşitlik ve insan hakları üzerine konuşmalar yapılmakta; bildirgeler yayımlanmakta; uluslararası toplantılar düzenlenmektedir. Ancak tüm bu yüksek sesli söylemlerin arasında bir coğrafya, bir halk her geçen gün daha derin bir sessizliğe gömülmüş durumdadır: Doğu Türkistan .
Bu coğrafya sadece coğrafi bir alan değil; tarih boyunca Türk-İslam medeniyetinin kilit merkezlerinden biri olmuş; kültürel olarak derin izler bırakmış bir bölgedir. Bugün ise milyonlarca insan, sadece kimliği, inancı ve dili nedeniyle sistematik baskı altındadır.
1. Tarihsel Arka Plan ve Kimlik Vurgusu
1949’da Sincan Uygur Özerk Bölgesi (XUAR) adını alarak Çin Halk Cumhuriyeti kontrolüne geçen bu bölge, ‘özerklik’ tanımına rağmen uygulamada merkezi hükûmetin sıkı kontrolü altındadır. Çin yönetimi, ekonomik kalkınma söylemiyle bölgede altyapı yatırımlarını artırırken, aynı zamanda Han Çinlisi nüfusun yerleşimini teşvik ederek bölgenin demografik yapısını değiştirmiştir.
Öte yandan, kültürel kimliği vurgulayan birçok araştırma bu bölgedeki Türk-soy Uygur halkının “özgün bir tarih, dil ve inanç” ekseni üzerine kurulu olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda bölgedeki baskı yalnızca “güvenlik” ya da “modernleşme” söylemleriyle değil, aynı zamanda kimlik ve kültür yok etme stratejisiyle de bağlantılıdır.
2. İhlallerin Kapsamı ve Sayısal Veriler
Uluslararası güvenilir kaynaklar, 2017 sonrası dönemde “bir milyondan fazla Müslüman etnik azınlığın” keyfi biçimde gözaltına alındığını belirtmektedir.
Office of the United Nations High Commissioner for Human Rights (OHCHR) 31 Ağustos 2022 tarihli raporunda bu uygulamaların “insanlığa karşı suç” ya da “uluslararası suçlar” tanımına girme potansiyeli olduğunu belirtmiştir.
Zorla çalıştırma programlarına dair de güçlü veriler bulunmakta: Örneğin, çeşitli araştırmalar “zorunlu çalışma transferi”, “coercive labour transfers” başlığı altında 2016 sonrası dönemde yoğunlaşmıştır. Kültürel asimilasyon sürecinin bir parçası olarak, yaklaşık 630 köyün adının Uygur kültürü/İslam referanslarından arındırılarak “Happiness”, “Unity” gibi partizan temalı kelimelerle değiştirildiği bildirilmiştir.
Bu sayısal veriler, ihlallerin rastlantısal değil; sistematik ve devlet politikası düzeyinde yürütüldüğünü göstermektedir.
3. İnanç, Kimlik ve Özgürlük Mücadelesi
Bölgede yaşayan Uygurlar artık başörtüsü takmak, sakal bırakmak gibi geleneksel dini/kimliksel sembolleri kullanmakta ciddi risk altındadır. Cep telefonunda “aşırılık” olarak değerlendirilen videolar bulunması dahi gözaltılmaya neden olabilmektedir. Bu durum, yalnızca bireysel özgürlük meselesi değil; bireyin düşmanı bulunduğu sistemin “özgür kimlik” taşımasına karşı yürüttüğü bir mücadeledir.
Dini ibadetlerin yasaklanması, dil eğitiminin kısıtlanması, çocukların ailelerinden koparılıp devlet yatılı okullarına gönderilmesi gibi pratikler raporlarda yer almaktadır. Bu bağlamda başarılması hedeflenen şey, Uygur kimliğinin “ikinci plana atılması” ve nihayetinde “öz kimliksizleştirme”dir.
4. Uluslararası Tepkiler ve Sessizlik
Uluslararası kurumlar ve bazı devletler konuya dikkat çekmiş; ancak çoğu zaman bağlayıcı adımlar atmaktan kaçınmıştır. Örneğin; Avrupa Parlamentosu, Birleşmiş Milletler olarak çeşitli bildirimlerde bulunulmuş olsa da Çin’in ekonomik gücü ve jeopolitik etkisi nedeniyle ciddi yaptırımlar işletilememiştir.
Bu sessizlik bazen doğrudan çıkar-politikası yönünden anlaşılır hâle gelmektedir: Çin ile ticaret, teknoloji transferleri ve yatırım konularındaki ilişkiler, birçok devleti “ses çıkarmamak” yönünde baskı altına almıştır. Bu noktada sessizlik bir tercih değil devletlerin çıkarları doğrultusunda biçimlendirdiği bir strateji olarak okunabilir.
5. Türkiye’nin Tutumu:
5.1 Tarihsel Bağlar
Türkiye, etnik ve dilsel olarak Uygur halkıyla güçlü bağlara sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı da resmi olarak Uygur Türklerine yönelik ağır insan hakları ihlallerinin sorgulanması çağrısında bulunmuştur.
5.2 Ekonomik Jeopolitik ve Diplomatik Dış Politika
Ancak 2010’lardan itibaren Türkiye-Çin ilişkilerinde yeni bir yönemin benimsendiği görüldü. Türkiye’nin Çin’le ticaret hacmi artmakta; stratejik ilişkilere ağırlık verilmekte. Bu çerçevede, Türkiye’nin Uygur sorununda daha az eleştirisel bir tutum sergilediği değerlendirmeleri yapılmaktadır.
Örneğin:
2019’da Türkiye, Çin’in Uygurlara yönelik tutuklamalarına dair “insanlık onuruna yakışmayan bir durum” diyerek kamp kapatılması çağrısı yaptı.
Ancak ardından gelen dönemde Ankara-Pekin hattında Uygur meselesi sıklıkla “ikili görüşmelerde gündeme getirilmiş ancak kamuoyuna açık güçlü tepkiyle pek karşılaşmamıştır.”
5.3 Türkiye İçinden Gelen Sesler
Türkiye’de sivil toplum kuruluşları, akademisyenler ve Uygur diasporası sosyal medya ve etkinliklerle farkındalık yaratmayı sürdürmektedir. Ancak dış politika düzeyinde devletin aldığı tutum ile toplumsal beklenti arasında gözlemlenen bir boşluk vardır. Araştırmalar, Türkiye’nin sessiz kalmasının “meşrulaştırma” ve “çöpürme” stratejileriyle açıklanabileceğini ortaya koymaktadır.
Bu durum, hem iç politikada hem de uluslararası arenada Türkiye’nin “kardeş halk” ve “stratejik ortak” kimliği arasındaki gerilimi göstermektedir.
6. Ekonomik ve Jeopolitik Gerçekler
Bölge sadece insan hakları bağlamında değil, küresel ekonomi ve jeopolitik açısından da büyük önem taşımaktadır. Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol Projesi” stratejisi kapsamında, XUAR önemli bir geçit, lojistik ve enerji koridoru olarak konumlanmıştır. Bu, Çin için bölgedeki istikrarı çok daha yüksek öncelikli hâle getiriyor.
Ayrıca, uluslararası tedarik zincirlerinde XUAR’da üretim yapan firmalar, zorla çalıştırma iddiaları nedeniyle yaptırım riskiyle karşı karşıyadır. Örneğin, “Uyghur Forced Labor Prevention Act” gibi yasalar ABD’de yürürlüğe girmiş durumda.
Türkiye özelinde de ticaret verileri çarpıcıdır: 2023 yılında Türkiye’nin Çin’den ithalatı yaklaşık 44.9 milyar USD, ihracatı ise yaklaşık 3.3 milyar USD seviyesindedir. Bu büyük dengesizlik, Türkiye’nin Çin karşısında diplomatik olarak hareket aralığını daraltan bir faktördür.
7. Etik ve Hukuki Boyut
Uluslararası hukuk açısından durum kritiktir: OHCHR raporu bu ihlalleri “insanlığa karşı suç” olarak nitelendirilebileceğini belirtmiştir. Hâlihazırda bazı devletler bu bağlamda Çin’e yönelik yaptırım kararları alırken, Türkiye gibi ülkelerin durumu “karmaşık” olarak değerlendirilmektedir.
Etik açıdan ise sorusu şudur: Bir halkın kimliği, inancı ve dili sistematik biçimde yok edilmeye çalışılırken uluslararası sistem neden hâlâ tam anlamıyla dur durak çekememektedir? Sessizlik de bir tercih olabilir — ancak bu tercih aynı zamanda “suç ortaklığı” potansiyelini barındırır.
8. Sonuç ve Çağrı
Doğu Türkistan meselesi, uluslararası sistemin insan hakları söylemi ile pratikteki çıkar odaklı davranışı arasındaki uçurumu en açık biçimde gözler önüne sermektedir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi’nin 2022 tarihli raporunda yer aldığı üzere, bölgede gözaltı, zorla çalıştırma ve kültürel asimilasyon politikaları insanlığa karşı suç niteliği taşıyabilecek sistematik ihlaller olarak değerlendirilmiştir . Bu tespit, meselenin bir “iç güvenlik sorunu” veya “kalkınma projesi” olarak değil, uluslararası hukuk ve vicdanın sınandığı küresel bir insan hakları sorunu olarak ele alınması gerektiğini göstermektedir.
Uluslararası toplumun bu ihlallere karşı sessiz kalmasının ardında çok katmanlı bir jeopolitik yapı bulunmaktadır. Çin’in küresel ekonomi üzerindeki etkisi, “Bir Kuşak Bir Yol” girişimiyle Asya-Avrupa hattında oluşturduğu ekonomik bağımlılıklar ve diplomatik nüfuzu, devletlerin tepkilerini sınırlandırmaktadır. Amnesty International ve Human Rights Watch’un 2023-2024 raporlarında da belirtildiği gibi, uluslararası kurumlar çoğu zaman yalnızca sembolik açıklamalarla yetinmekte, bu da Çin’in politikalarını meşrulaştıran bir “pasif onay” ortamı yaratmaktadır.
Türkiye açısından konu hem tarihsel hem de kimliksel bir önem taşımaktadır. Uygur halkı ile Türkiye arasındaki dil, kültür ve inanç ortaklığı, bu meseleye yalnızca diplomatik değil, aynı zamanda tarihsel sorumluluk perspektifinden yaklaşmayı gerektirir. Ancak Türkiye’nin son yıllarda Çin ile artan ekonomik bağımlılığı ve stratejik ortaklık arayışları, bu sorumluluğun pratikte sınırlı biçimde ifade edilmesine yol açmıştır. Nitekim 2020 sonrası dönemde Türkiye’nin resmî açıklamaları çoğu zaman insan hakları vurgusunu içermekle birlikte, somut diplomatik girişimlere dönüşmemiştir
Buna karşın, Türkiye’deki akademik çevreler, sivil toplum örgütleri ve medya, Doğu Türkistan konusunu gündemde tutma çabalarını sürdürmektedir. Bu durum, devlet düzeyinde sessizlik olsa dahi toplumsal vicdanın tamamen sönmediğini göstermektedir. Özellikle gençlerin sosyal medya ve akademik platformlarda farkındalık yaratması, konuya yönelik kolektif bilincin yeniden inşa edilmesi açısından önem taşımaktadır.
Bu noktada çağrı, yalnızca bir duyarlılık ifadesi değil, aynı zamanda etik bir zorunluluk niteliğindedir. Akademisyenlerin, gazetecilerin ve öğrencilerin, bu konuda bilimsel temelli çalışmalar üretmesi; uluslararası hukuk çerçevesinde farkındalık yaratacak yayınlar yapması gerekmektedir. Gerçek veri ve belgeye dayanan, uydurma iddialardan uzak akademik üretim, Çin’in dezenformasyon stratejilerini boşa çıkarabilecek en etkili araçtır.
Sonuç olarak, Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlalleri, küresel düzenin normatif iddialarıyla reelpolitik çıkarları arasındaki çelişkiyi gözler önüne sermektedir. Bu çelişkinin giderilmesi, yalnızca uluslararası yaptırımlarla değil, aynı zamanda bilgi, farkındalık ve etik duyarlılıkla mümkündür.
Kaynakça
Council on Foreign Relations (CFR) – China’s Repression of Uyghurs in Xinjiang (2024)
https://www.cfr.org/backgrounder/china-xinjiang-uyghurs-muslims-repression-genocide-human-rights
Amnesty International – China: Repression of Uyghurs and Other Muslims (2023)
https://www.amnesty.org/en/location/asia-and-the-pacific/east-asia/china/
Human Rights Watch – China: Crimes Against Humanity in Xinjiang (2024)
https://www.hrw.org/world-report/2024/country-chapters/china-and-tibet
U.S. Department of Labor – Against Their Will: The Situation in Xinjiang (2023)
https://www.dol.gov/agencies/ilab/against-their-will-the-situation-in-xinjiang
Reuters – China’s Envoy Says Turkish Uighur Criticism Could Hit Economic Ties (2020)
The Diplomat – China Buys Turkey’s Silence on Uyghur Oppression (2020)
https://thediplomat.com/2020/08/china-buys-turkeys-silence-on-uyghur-oppression/
Heinrich Böll Stiftung Türkiye – The Uyghur Issue in Turkey–China Relations (2024)
https://tr.boell.org/en/2024/04/05/uyghur-issue-turkey-china-relations
BBC News – China’s ‘Re-education Camps’: Testimonies from Survivors (2022)
https://www.bbc.com/news/world-asia-china-22278037
Al Jazeera – “Shame for Humanity”: Turkey Urges China to Close Uighur Camps (2019)
https://www.aljazeera.com/news/2019/2/10/shame-for-humanity-turkey-urges-china-to-close-uighur-camps