Logo
Çağ Üniversitesi
01.01.1970

ALASKA ZİRVESİNİN ARKA PLANI VE KÜRESEL BAĞLAM

Prof. Dr. Murat KOÇ tarafından

ALASKA ZİRVESİNİN ARKA PLANI VE KÜRESEL BAĞLAM 
İmage: from https://www.youtube.com/watch?v=bHYRNzQzqFE

 

“ALASKA, YENİ YALTA VE ÇOK KUTUPLU DÜNYA: TRUMP-PUTİN GÖRÜŞMESİNİN STRATEJİK ANATOMİSİ” 

Giriş: 

21. Yüzyılın ilk çeyreği, uluslararası sistemin yeniden şekillendiği, güç merkezlerinin yer değiştirdiği ve geleneksel ittifakların sınandığı bir dönem olarak tarihe geçmektedir. Küresel güvenlik mimarisi, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgali, ABD’nin değişen dış politika öncelikleri, Avrupa Birliği’nin stratejik özerklik arayışı ve Çin’in yükselen nüfuzu ile derin bir dönüşüm sürecindedir. Bu süreç, yalnızca bölgesel dengeleri değil, aynı zamanda enerji güvenliğinden ekonomik istikrara, diplomatik normlardan uluslararası hukukun uygulanabilirliğine kadar pek çok alanda kalıcı sonuçlar doğurmaktadır. 

2022’de başlayan Rusya-Ukrayna savaşı, sadece iki ülke arasındaki bölgesel bir çatışma değil, küresel güç dengelerindeki değişimin yansıması haline geldi. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bir süre tek kutuplu ABD hegemonyası hüküm sürse de son yıllarda Çin, Rusya ve bazı Küresel Güney ülkelerinin önderliğinde yeni ittifaklar ortaya çıkarak eski Batı merkezli düzene meydan okuyor. NATO’nun doğuya genişlemesi ve ABD’nin tek süper güç olduğu dönemde Yugoslavya’dan Irak’a kadar askeri müdahalelerle çıkarlarını koruması Rusya’da; 

  • Batı’ya güvensizlik ve öfke 

  • Kendi çıkarlarını korumak için güç kullanma meşruiyeti algısı 

  • NATO ve ABD’yi çevreleyici, saldırgan aktör olarak görme 

  • Uluslararası hukuku Batı’nın araçsallaştırdığına dair kalıcı kanaat tepki tepkilerini biriktirdi. 2007 Münih Güvenlik Konferansı’nda Putin’in yaptığı ünlü konuşmada Batı’nın Kosova ve Irak müdahaleleri örnek gösterilerek, “tek kutuplu dünya” ya karşı çıkıldı. Bu müdahaleler, Rusya’nın kendi ordusunu yeniden yapılandırma ve NATO’ya karşı asimetrik caydırıcılık (nükleer doktrin, hibrit savaş yöntemleri) geliştirme ihtiyacını hızlandırdı. Batı’nın önceki müdahaleleri, Rusya’nın kendi hamlelerini gerekçelendirmesi için hazır bir söylem sağladı: “Batı, Kosova’da BM onayı olmadan sınırları değiştirdiyse, biz neden Kırım’da aynı şeyi yapamayalım?” Çin ile stratejik yakınlaşma, BRICS gibi platformlara yönelim, Batı karşıtı söylemin temel taşlarından biri oldu. 

Bundan da öte 2022 Şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’yı tam ölçekli işgali, uluslararası hukukun açık ihlali olmakla birlikte Rus liderliği bunu Batı’nın 30 yıllık yayılmacılığına karşı bir tepki olarak sundu. Kremlin, özellikle 1990’larda NATO’nun doğuya doğru genişlemesini ve Ukrayna’nın Batı ile entegrasyon arayışlarını güvenliğine tehdit olarak gördüğünü vurguladı. Nitekim Rusya, yıllardır NATO’nun Ukrayna ve Gürcistan gibi komşularını içine almayacağına dair güvence talep ediyordu; bu konuda Moskova’nın talepleri karşılanmayınca gerilim tırmandı. Rusya 2014’te Kırım’ı ilhak etti1 ve Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçı hareketleri destekledi. Minsk ateşkes anlaşmaları çökerken, diplomatik girişimler sonuç vermedi. Sonuçta Putin yönetimi 2022’de kapsamlı bir işgal başlatarak Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük çatışmayı ateşlemiş oldu. 

Diplomatik ve askeri gelişmeler: 

İlk aylarda Kiev’i hızla ele geçirmeyi hedefleyen Rusya, Ukrayna’nın sert direnişi ve Batı’dan gelen yoğun silah yardımları sayesinde püskürtüldü. 2022’nin sonlarına doğru Ukrayna, ABD ve Avrupa desteğiyle bazı karşı taarruzlar yaparak Rus ordusunu kısmen geri çekilmeye zorladı. Ancak 2023 ve 2024 yıllarında cepheler büyük ölçüde sabitlendi ve savaş bir yıpratma mücadelesine dönüştü. 2025 başlarından itibaren ise bazı uzmanlara göre denge tekrar Rusya lehine kırılmaya başladı; Moskova Donetsk ve Lugansk (Donbas) bölgelerinin neredeyse tamamında kontrol sağladı ve Zaporizya ile Herson’un büyük bölümünü elinde tutuyor. Putin, savaş alanında kısmi avantaj yakalarken Ukrayna ordusu ağır kayıplar, mühimmat sıkıntısı ve altyapı tahribatı gibi sorunlarla boğuşuyor. Bu durum, müzakerelerde tarafların pozisyonlarını da etkiliyor. 

Savaşın Maliyeti: Çok Boyutlu Genel Bilanço 

Boyut 

Alt Kategori 

Kısa Açıklama / Veriler 

Ülkesel 

Ukrayna 

GERÇEK gördüğü insan ve ekonomik zarar:- Enflasyon Ekim 2022'de %26,6 olarak zirve yaptı).- Rusya’nın işgali sonucu toprak kaybı: ~114,316 km², Ukrayna’nın %18,9’u.- Çevresel zarar: ~51 milyar USD; 30% toprak patlayıcılarla dolu, 2,4 milyon hektar orman zarar görmüş durumda. 

Rusya 

- 2022'de GSYH %2,1 daraldı, 2023’te %2,6’ya döndü.- IMF’ye göre reel gelir 2022’de %6 geriledi, 2030’da %8’e çıkabilir. 

Küresel 

Ekonomi & Ticaret 

- Küresel büyüme 2022'de %5’den %3,1’e, 2023’te %2,2’ye düştü.- Rus enerji ihracatları Avrupa’ya ciddi şekilde geriledi: doğalgaz %45'ten %19’a düştü; AB 2027’ye kadar tüm Rus enerji ithalatını yasaklama planında. Küresel enflasyon: enerji ve gıda fiyatları şokuyla artış gösterdi. 

Askeri 

Kayıplar 

- Rusya: 950.000'e yakın ölü ya da yaralı; ~250.000 asker yaşamını yitirdi.- Bazı kaynaklara göre toplam asker kaybı 1 milyonun üzerinde; Ukrayna’da 60100 bin arası ölü, 300340 bin yaralı. Toplam asker kayıpları yaklaşık 1,4 milyon.- Günlük ortalama Rus kayıpları 1000 civarında. 

Çevresel 

Ekolojik Zarar 

- Petrol kimyasalları: 687.000 ton, su ve toprakta toksin sızıntısı).- Ukrayna 'ekosid' suçlamasıyla dava hazırlıyor; ekolojik yıkım önemli boyutta. 

Dönem 

Ölü 

Yaralı / Toplam Kaybı 

2014–2021 

~4.400 

— 

2022  

— 

>150.000 (ölü veya yaralı) 

Ağustos 2023 

~70.000 

100–120 bin yaralı 

Kasım 2024 

60–100k 

~400.000 toplam 

Aralık 2024  

43.000 

~370.000 yaralı 

Mart 2025 

50.000 

Toplam: 50.000+380k = 430k 

Şubat 2025  

— 

~56.700 kayıp 

Ağustos 2025  

73.920 

75.253 kayıp, 4.578 esir 

Kaynak: CHATGPT 

 

Jeostratejik olarak savaş, çok kutuplu yeni dünya düzeninin güç mücadelesine dönüşmüş durumda.  

ABD ve NATO, Ukrayna’ya yoğun destek vererek Rusya’yı durdurmaya çalışırken Çin ve Hindistan gibi güçler tarafsız kalmayı ya da Rusya ile ekonomik ilişkilerini sürdürmeyi seçti. Örneğin Çin, savaşın başından beri resmi olarak Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü tanıdığını söylese de NATO’yu da provokasyonla suçlayarak ikili bir tutum benimsedi. Pekin yönetimi, bir yandan barış planı önerip arabuluculuk yaparken diğer yandan Rusya’ya açıktan silah vermekten kaçınıp Batı ile doğrudan karşı karşıya gelmemeye özen gösterdi. Çin, ABD ve Avrupa’nın Ukrayna’da kaynak tüketmesini izlerken Afrika, Asya ve Latin Amerika’da kendi nüfuzunu artırmaya devam ediyor2; Ukrayna savaşı bu süreci hızlandırdı. Hindistan ise Rusya’dan indirimli petrol alımını artırarak kendi ekonomik çıkarını öne koydu3. Bir tarafta ABD-Japonya-Hindistan-Avustralya dörtlüsü (QUAD) Hint-Pasifik’te Çin’e karşı ittifakı güçlendirirken, Hindistan Ukrayna konusunda Rusya’ya yaptırım uygulamadı. Türkiye, Suudi Arabistan, Brezilya, Güney Afrika gibi orta ölçekli güçler de savaşta net tavır almayıp çoğunlukla denge politikası güttüler.  

Avrupa ve Rusya’nın 2022 başındaki durumu: 

İşgal öncesi Avrupa Birliği, Rusya’ya enerji bağımlılığı nedeniyle çelişkili bir konumdaydı: Özellikle Almanya, doğal gazının %55’ini Rusya’dan sağlıyor ve Moskova’yı kızdırmamak için temkinli davranıyordu4. Doğu Avrupa ülkeleri (Polonya, Baltık devletleri gibi) ise Rusya’yı uzun vadeli tehdit görerek NATO’nun daha caydırıcı adımlar atmasını istiyordu. 2022’de savaş patlak verince AB ülkeleri olağanüstü hızla birlik olup Rusya’ya ağır ekonomik yaptırımlar uyguladı ve Ukrayna’ya mali/askeri yardımlar başlattı. Ancak savaş uzadıkça Avrupa içinde görüş ayrılıkları belirmeye başladı: Cepheye yakın Polonya ve Baltık ülkeleri Ukrayna’ya azami desteği ve Rusya’nın mutlak yenilgisini savunurken, Fransa ve Almanya gibi ülkeler bir yandan Kiev’e destek verirken diğer yandan ileride Rusya ile diyaloğa açık kapı bırakılması gerektiğini dillendirdiler. Güney Avrupa’da da (İtalya, Yunanistan, İspanya gibi) kamuoyu savaşın ekonomik maliyetlerinden endişeli olduğu için daha erken bir barış yönündeki çağrılar arttı. Örneğin İtalya’nın eski başbakanı Berlusconi veya Macaristan lideri Orban gibi isimler zaman zaman Ukrayna’ya silah yardımlarını eleştirdiler. Bu koşullar altında, Avrupa 2025’e gelindiğinde askeri ve ekonomik olarak yıpransa da genel hatlarıyla Ukrayna’ya desteğini sürdürdü. Fakat kritik kararların hâlâ Washington’da alındığı, AB’nin stratejik özerklik hedefinin gerçekleşmediği görülüyor – zira Trump-Putin Alaska zirvesine hiçbir Avrupa liderinin davet edilmemesi de bunu gösterdi. 

Uluslararası Hukuk, Meşruiyet ve Savaşın Bilançosu: 

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ni ihlal eden gayrimeşru bir işgal eylemidir. Kiev yönetimi ve Batılı ülkeler, Rusya’nın güç kullanarak sınırları değiştirmesinin “tehlikeli bir emsal” yaratacağını vurguluyorlar. Gerçekten de uluslararası toplum bu ilhakları kabul ederse, dünyanın başka yerlerinde de benzer işgallerin cesaret bulacağı endişesi var. Örneğin, Çin’in Tayvan’a yönelik emelleri veya başka bölgesel anlaşmazlıklarda güç kullanımının normalleşmesi riski dile getiriliyor. Bu yüzden ABD ve Avrupa, Rusya’nın işgal yoluyla toprak kazanımını tanımayacaklarını her fırsatta belirttiler. Uluslararası hukuk açısından Ukrayna’nın topraklarının zorla ilhak edilmesi de jure (hukuken) geçersizdir; ama de facto (fiilen) Rusya bugün Kırım ve Donbas’ın büyük kısmını kontrol ediyor. Eğer uluslararası toplum fiili durumu kabullenip işgali meşrulaştıran bir barış anlaşmasına zorlanırsa, bu hem BM sistemi hem de “güç kullanarak toprak elde etmeme” prensibi için büyük darbe olacaktır5. 

Savaşın üçüncü yılına girerken Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) de devreye girdi. Mart 2023’te ICC Savcısı, Vladimir Putin hakkında Ukrayna’daki savaş suçları nedeniyle tutuklama kararı çıkarttı. Ancak Putin bu karara rağmen yurt dışı seyahatlerine (kısıtlı da olsa) devam etti; örneğin Güney Afrika’daki BRICS zirvesine şahsen katılmasa da Ekim 2023’te Çin’e, Temmuz 2023’te İran’a gitti. ABD Roma Statüsüne taraf olmadığı için, 15 Ağustos 2025’te Alaska’da gerçekleşen zirvede de ABD’nin Putin’i tutuklama yükümlülüğü yoktu. Bu durum, UCM kararlarının büyük güç liderlerine karşı uygulanmasında pratik zorluklar olduğunu bir kez daha gösterdi. UCM kararlarının etkisizleştiği yönünde eleştiriler yükseliyor. 

Savaşın şimdiye kadarki bilançosu son derece ağır. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’daki en kanlı çatışma olan Rusya-Ukrayna savaşı, her iki taraftan toplam ölü ve yaralı sayısını bir milyonu aşan korkunç kayıplara yol açtı. Batılı istihbarat kaynaklarına göre 2025 ortası itibarıyla Rus ordusunun ölü ve yaralı toplam zayiatı 1 milyon civarında ve ölü sayısı 250 binlere yaklaşmış olabilir. Ukrayna tarafının kayıpları da çok yüksek; tahminen 60-100 bin arası asker yaşamını yitirdi, toplam askeri zayiat 400 bin civarına ulaştı. Ayrıca siviller de büyük bedel ödedi: Birleşmiş Milletler verilerine göre 2025 yazı itibarıyla en az 13-14 bin Ukraynalı sivil hayatını kaybetti, 30 binden fazlası yaralandı (gerçek rakamların daha yüksek olduğu düşünülüyor. Mülteci krizi de cabası – 8 milyonu aşkın Ukraynalı ülkesini terk ederek Avrupa’ya sığındı, içeride de milyonlarca kişi yerinden oldu. 

Kaynak CHATGPT 

Ekonomik maliyetler ise yüz milyarlarca dolar düzeyinde. Dünya Bankası’nın değerlendirmesine göre Ukrayna’nın 2022-2024 arasındaki maddi kaybı ve yeniden inşa ihtiyacı 524 milyar doları buldu. Savaş uzadıkça bu rakam artmaya devam ediyor. Ukrayna ekonomisi 2022’de %30’dan fazla küçüldü, sanayi ve altyapının büyük kısmı tahrip oldu. Öte yandan Rusya ekonomisi de yaptırımların etkisiyle uzun vadede küçülme eğiliminde. 2022’de petrol ve gaz fiyatlarının yüksek seyretmesi Rusya’ya geçici gelir artışı sağlasa da, 2023’te petrol fiyatlarındaki düşüş ve petrolüne konan tavan fiyat gibi önlemlerle gelirleri azaldı. Rusya’nın Ulusal Refah Fonu(NWF)6, savaşın finansmanı için kullanıldığından hızla eriyor – Ocak 2022’de 135 milyar dolar olan fonun likit varlıkları 2025 ortasında 35 milyar dolara kadar indi. Moskova yönetimi artan savunma harcamalarını karşılamak için bu fonu kullanmaya ve bütçe açığını büyütmeye devam ediyor. 2025 bütçesinde savunmaya ayrılan miktar rekor düzeyde 130 milyar dolara (federal bütçenin yaklaşık üçte biri) çıkarıldı. Yaptırımlar yüzünden yüksek teknolojili bileşen sıkıntısı çeken Rus savunma sanayii, İran ve Kuzey Kore gibi ülkelere yönelerek mühimmat tedarik etmeye çalıştı. Avrupa ise Rusya’ya enerji bağımlılığını azaltmak için LNG ithalatını artırdı, alternatif tedarikçiler buldu ve bu süreçte yüksek enflasyon ve enerji fiyat krizleri yaşadı. Batı yaptırımlarına rağmen bütçe açıklarını kapatmak için en önemli kaynak olan NWF’nin fonksiyonları: 

  • Rezerv çeşitlendirmesi: Yuan ve altına yönelerek Batı finans sistemine karşı dayanıklılık oluşturulmaya çalışıldı.  

  • Stratejik yatırımlar: Artık sadece tasarruf fonu değil, aynı zamanda ülke içi teknoloji ve enerji projelerine finansman sağlayan yatırım aracı.  

  • Jeopolitik işlev: Rusya’nın “ekonomik egemenlik” iddiasının en önemli dayanaklarından biri haline geldi.2022 Sonrası NWF’nin kullanımı ve değişimi aşağıdadır:  

Dönem / Alan 

Gelişme 

Stratejik Sonuç 

2022 Şubat – Ukrayna işgali sonrası 

Batı yaptırımları nedeniyle fonun yaklaşık 120 milyar doları (özellikle dolar ve euro varlıkları) donduruldu. 

Fonun Batı finans sistemine bağlı kısımları riskli hale geldi. 

2022–2023 bütçe açıkları 

Rusya, düşen vergi gelirlerini telafi etmek için fonu kullandı. Yaklaşık 3 trilyon ruble (40 milyar USD) bütçeye aktarıldı. 

Fon, savaşın maliyetlerini karşılamak için doğrudan kullanıldı. 

Varlık yapısında değişim 

Batı paraları (dolar, euro, yen) azaltıldı; Çin yuanı ve altın ağırlığı artırıldı. 

Fon, “Batı-dışı rezerv” yapısına dönüştü. 

2023–2024 yatırımları 

Fon varlıklarının %4’ü, Rusya içindeki stratejik projelere (ör. enerji altyapısı, havacılık, teknoloji) yatırıldı. 

Fon, kalkınma aracı haline getirildi. 

2024 

Petrol ve gaz gelirlerinin artmasıyla fon yeniden büyüdü, yaklaşık 140 milyar USD seviyesine ulaştı. 

Savaş finansmanı ve yaptırımların bütçe üzerindeki baskısı azaltıldı. 

2025 başı 

NWF, 11 trilyon ruble (yaklaşık 150 milyar USD) seviyesinde. Varlıkların %60’ı “likit” (kullanılabilir). 

Fon, hem bütçe açığı kapatma hem de iç projeleri destekleme kapasitesini koruyor. 

Kaynak: https://tass.com/economy/ 

 

Alaska Zirvesinin Sembolik ve Stratejik Önemi: 

15 Ağustos 2025’te Alaska’daki Trump-Putin zirvesi, hem semboller hem de içeriği açısından tarihe geçen bir buluşma oldu. Zirvenin yeri olarak Alaska’nın seçilmesi bile çok katmanlı mesajlar içeriyordu. Alaska, 1867’ye kadar Rus Çarlığı’na ait bir topraktı; Ruslar, Kırım Savaşı sonrası ekonomik sıkıntılar içinde bu bölgeyi ABD’ye satmışlardı. Şimdi, yaklaşık 160 yıl sonra bir Amerikan Başkanı (Trump) ile bir Rus lider (Putin) bu eski Rus toprağında buluşarak adeta tarihin cilvesini dünyaya gösterdiler. Bering Boğazı ile ayrılan Alaska ile Rusya coğrafi olarak birbirine en yakın noktada – nitekim Alaska’nın Little Diomede Adası ile Rusya’nın Big Diomede Adası arasında yalnızca birkaç kilometre mesafe vardır. Bu coğrafi yakınlık, zirvenin sembolizminde önemliydi: İki süper gücün liderleri, tam da aralarında yalnız bir boğazın bulunduğu topraklarda buluşarak aradaki mesafeyi kapatmaya çalıştı. 

Zirve öncesinde Putin’in izlediği güzergahta da sembolik jestler vardı. Rus lider, Alaska’ya gelmeden önce Rusya’nın en doğusundaki Magadan şehrine uğradı ve orada ABD-SSCB işbirliği anısına dikilen bir anıta çelenk bıraktı.  




 

Bu anıt, İkinci Dünya Savaşı sırasında Müttefiklerin Lend-Lease kapsamında Alaska-Sibirya hava köprüsü üzerinden Sovyetler’e uçak ve askeri teçhizat sevkiyatı yaparken hayatını kaybeden Sovyet havacıların anısına yapılmıştı. Putin’in “Alaska-Sibirya Kahramanları Anıtı”na çelenk koyması, Soğuk Savaş öncesi ABD ile Sovyetler arasındaki zor zamanlardaki iş birliğini hatırlatan bir jestti. Bu hareket, Trump’a ortak tarihsel bağları vurgulama amacı taşıyordu; nitekim Kremlin, Trump’ın Sovyetler Birliği’nin II. Dünya Savaşı’ndaki kayıplarından “derinden etkilendiğini” bildiklerini ima eden açıklamalar yaptı. Kısacası Putin, zirveye gelirken “biz zamanında müttefiktik, yine iş birliği yapabiliriz” mesajını verdi. 

Alaska zirvesi aynı zamanda birçok gözlemci tarafından yeni bir “Yalta Konferansı” benzetmesine yol açtı. Nasıl ki 1945’te Roosevelt, Churchill ve Stalin Yalta’da buluşup savaş sonrası dünyayı şekillendirdiyse, şimdi 2025’te Trump ve Putin’in Alaska’da buluşması da dünyanın kaderini iki büyük gücün belirlemesi gibi algılandı.


 

Rusya tarafı bu benzetmeyi özellikle işledi: Putin’in baş müzakerecilerinden, Rusya Doğrudan Yatırım Fonu CEO’su Kirill Dmitriev, Yalta Konferansı’nın İkinci Dünya Savaşı’nı bitirdiğini, Putin ile Trump’ın da benzer şekilde “üçüncü dünya savaşını önleyeceğini” iddia etti. Yine Rus devlet medyası, Alaska’daki zirveyi “küresel süreçleri etkileme kudretine sahip gerçek aktörlerin masada olduğu” bir buluşma olarak sunarak, Avrupalı liderlerin dışarıda bırakılmasına özellikle vurgu yaptı. Hatta Rusya’nın Kırım’daki fiili yönetiminin başındaki Sergei Aksyonov, Trump’ın “yeni bir Yalta Barışı”na razı olması için bizzat bölgeyi (Kırım’ı) ziyaret etmesi gerektiğini söyledi. Bu söylemler, Moskova’nın zirveyi kendi meşruiyeti açısından zafer gibi göstermeye çalıştığını ortaya koyuyor. Trump ise böyle bir karşılaştırmayı ve Putin’e tek başına görüşme fırsatı vermenin onu ödüllendirmek olduğu eleştirilerini reddetti. 

Zirvenin bir diğer önemli yönü de Avrupa’nın dışarıda bırakılmasıydı. Hiçbir Avrupalı liderin masada yer almaması, Avrupa başkentlerinde rahatsızlık yarattı. Nitekim Alaska zirvesi öncesi Polonya, Baltık ülkeleri ve İngiltere-Fransa-Almanya liderleri kendi aralarında acil istişareler yaptılar; hatta Polonya Cumhurbaşkanı Karol Nawrocki “Rus emperyalizmine asla boyun eğmeyeceklerini” vurgulayarak, 1920’de Varşova’da Kızıl Ordu’yu durdurdukları tarihi hatırlattı ve Ukrayna’nın mücadelesinin tüm Avrupa’nın özgürlüğü için olduğunu belirtti. Avrupalılar, Ukrayna’nın kaderinin Ukraynasız belirlenebileceği ihtimalinden endişeliydi. Trump yönetimi, görüşme öncesinde Avrupalılara ve Kiev’e güvence vermeye çalıştı: Trump, Alaska’ya gitmeden hemen önce Avrupa liderleri ve Zelenskiy ile video-konferans yaparak nihai barış anlaşmasının Ukrayna ve NATO müttefikleri olmadan imzalanmayacağını açıkça söyledi. Nitekim Trump basına “Zelenskiy ve NATO liderleri olmadan bir anlaşma olmayacak” diyerek Avrupalılara göz kırptı. Ancak buna rağmen Avrupa’dan bu zirveye dair ciddi kuşkular vardı. Norveç Dışişleri Bakanı Espen Eide, zirve sonrası “Rusya’ya baskıyı sürdürmeli, hatta artırmalıyız ki işgalinin bedelini ödemesi gerektiği sinyalini alsın” derkenreuters.com, Çekya Savunma Bakanı Jana Černochová “zirve barış getirmedi, aksine Putin’in barış niyeti olmadığını, amacının Batı birliğini bozup propagandasını yaymak olduğunu teyit etti” şeklinde konuştu. Bu yorumlar, Avrupa’nın Trump-Putin pazarlığından dışlanmasından duyduğu huzursuzluğu gösteriyordu. 

Lider / Kurum 

Açıklama Özeti 

Avrupa Birliği – Ortak Bildiri 

“Ukrayna’ya desteğimiz sürecek. İsrail’den başka bir (Rusya’ya karşı) güç aşılana kadar yaptırımları ve ekonomik baskıyı artıracağız. Uluslararası sınırlar zorla değiştirilemez. Adil ve kalıcı barış ancak Ukrayna’nın katılımıyla mümkündür.” 

Ursula von der Leyen (AB Komisyonu Başkanı) 

“AB, Zelenskiy ile ABD ile yakından çalışıyor. Kapsamlı güvenlik garantileri hem Ukrayna’nın hem de Avrupa’nın hayati çıkarlarını korumalı.”  

Almanya, Fransa, Birleşik Krallık, İtalya (Merz, Macron, Starmer, Meloni) 

Zirve sonrası ortak açıklamada: “Abd–Putin görüşmesinin ardından Zelenskiy ile bir üçlü zirve düzenlenebilir; biz bu sürece destek vermeye hazırız. Ukrayna bu süreci yönlendirecek olan taraftır.”  

Avrupa Devlet Liderleri  

Ortak ifade metninde: “Ukrayna’nın toprakları üzerinde karar verme yetkisi yalnızca ona aittir; uluslararası sınırlar zorla değişemez. Saldırılar sürecekse, Rusya’ya baskıyı artırırız.”  

Alaska zirvesinin organizasyonu da görsel mesajlarla doluydu. Putin, Anchorage’daki Elmendorf-Richardson Ortak Askeri Üssü’ne indiğinde; 

 

ABD Başkanı Trump onu uçağının kapısında kırmızı halıyla karşıladı, iki lider basının önünde samimi bir tokalaşma sergiledi. Tam bu esnada gökyüzünde çarpıcı bir gösteri gerçekleşti: ABD Hava Kuvvetleri’ne ait bir B-2 Spirit hayalet bombardıman uçağı, dört adet F-35 savaş jeti eşliğinde ikilinin üzerinden uçuş yaptı. Ayrıca apron üzerinde sıralanmış F-22 Raptor savaş uçakları Trump ve Putin kırmızı halıda yürürken fon oluşturdu. Bu tertip, ABD’nin askeri gücünü sergilemek istediğini gösteriyordu. Modern Amerikan hava gücünün en ileri unsurlarının (radarda görünmez B-2 ve beşinci nesil F-35’ler) bu şekilde kullanılması, uzmanlarca Trump’ın Putin’e “masaya güçlü oturuyorum” mesajı olarak yorumlandı. Pentagon yetkilileri, böylesi bir gösterinin Rus tarafında herhangi bir provokasyon niyeti olmadığını, aksine caydırıcı bir selam niteliği taşıdığını ifade ettiler. Gerçekten de Putin’in bu sürpriz flyover anındaki şaşkın bakışları kameralara yansıdı ve dünya medyasında yer buldu. 

Putin cephesi de sembolik mesajlar vermekten geri durmadı. Rus heyetinde yer alan Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Alaska’ya üzerinde Kiril alfabesiyle “СССР” (SSCB) yazan bir sweatshirt giyerek geldi. Genellikle takım elbiseyle görmeye alışık olduğumuz Lavrov’un bu giysisi, Batılı yorumcularca “provokasyon mu, nostalji mi?” şeklinde tartışıldı. NTV’nin analizine göre Lavrov, Sovyetler Birliği dönemine ait bu sembolü taşıyarak aslında iki önemli mesaj iletti: Birincisi, Sovyetler Birliği 15 cumhuriyetten oluşuyordu ve Ukrayna da bunlardan biriydi – Lavrov’un tişörtü, Kremlin’in Ukrayna’yı hala kendi tarihinin parçası olarak gördüğüne imalı bir gönderme sayılabilir. İkincisi, Sovyet döneminde dünya iki kutupluydu ve Moskova ile Washington “eşit iki süper güç” olarak masaya oturuyordu. Bugün Rusya her ne kadar ekonomik ve askeri güç açısından Sovyetler kadar olmasa da, Lavrov bu kıyafetle Alaska’daki zirveyi iki eşit gücün buluşması olarak gördüğünü vurgulamak istedi. Yani “ABD bizi artık gözardı edemez, biz yeniden süper güç olarak muhatabız” mesajını giysisiyle dile getirdi. Bu provokatif sembol, Batı’da Avrupa'nın yeniden harekete geçmesi, NATO’nun kuzeye genişlemesi ve Rusya içi zorluklar—ekonomik, demografik, yorgun iç dinamikler—emperyal hedeflerin kapsamını ciddi biçimde daraltmış durumda olsa da “Putin’in emperyal hayalleri sürüyor” şeklinde algılandı. “Lavrov tam da zirve günü 34 yıl önce yıkılan devletin adını üzerinde taşıyarak ne mesaj vermek istedi?” sorusuna “Rusya’nın, özellikle Putin’in eski gücüne kavuşma arzusu aşikar. SSCB tişörtü de bunun ifadesi” cevabını verilebilir. 

 

Kaynak: https://www.bignewsnetwork.com/news/278514421/lavrov-prompts-new-ussr-sweatshirt-craze 

Trump-Putin Zirvesinin İlk Sonuçları ve Stratejik Hesaplar: 

Üç saat süren Trump-Putin görüşmesi sonrasında taraflar basın toplantısında somut bir ateşkes ilanı yapamadı, ancak ilerleme kaydedildiğini belirten genel ifadeler kullandılar. Trump, “Bazı konularda epey yol aldık. Ancak anlaşma sağlanana dek anlaşma yoktur” diyerek temkinli iyimser bir tutum takındı. Putin ise Rusya’nın uzun zamandır dile getirdiği tezleri tekrarladı: Ukrayna krizinin temel nedenlerinin ortadan kaldırılması ve Moskova’nın meşru güvenlik endişelerinin giderilmesi gerektiğini vurguladı. Putin, “Ukrayna’nın güvenliği temin edilmeli” diye konuşarak, Trump’ın masada gündeme getirdiği Ukrayna’ya güvenlik garantileri konusunda çalışmaya hazır olduklarını söyledi. Ancak aynı Putin, “Kiev ve Avrupa başkentleri umarız süreci yapıcı karşılar ve provokasyon ya da entrikalarla ilerlemeyi bozmaya kalkmaz” diyerek aslında topu biraz da karşı tarafa attı. Yani Rus lider, ateşkese dair somut adım atmazken sorumluluğu Ukrayna ve Batı’ya yükleyen bir dil kullandı. Bunun üzerine Trump yönetimi, Alaska dönüşü Avrupalı müttefiklerle temasları yoğunlaştırdı. Trump Washington’a varır varmaz NATO liderlerini arayarak, Zelenskiy ile de uzun bir telefon görüşmesi yaptı. Amerikan tarafı, müttefiklerine “Ukrayna ve NATO devre dışı bırakılmayacak” güvencesini yinelese de, özellikle Doğu Avrupa ülkeleri Putin’in bu görüşmeyle kazançlı çıktığını düşünüyorlar. 

Gerçekten de ilk bakışta zirveden somut bir ateşkes kararı çıkmasa bile, Putin diplomatik izolasyondan çıkmış olmanın avantajını elde etti. Batı başkentlerinde 2022’den beri dışlanan, uluslararası yaptırımlarla tecrit edilen Rusya lideri, ilk kez güçlü bir Batı lideriyle el sıkışıp eşit şartlarda müzakere masasına oturdu. Bu açıdan bakıldığında ünlü tarihçi Sergey Radçenko’nun dediği gibi “Putin bu turu kazandı – hiçbir taviz vermeden bir şey elde etmiş oldu; yine de Trump Ukrayna’yı satmadı” şeklinde özetlenebilir. Yani Putin, zirveye katılarak bile meşruiyet kazanımı sağladı. Trump ise iç politikada “bakın savaşı bitirmek için uğraşıyorum” diyebileceği bir görüntü verdi ama Ukrayna’nın çıkarlarını da tamamen göz ardı etmeyerek hassas bir denge tutturmaya çalıştığı söylenebilir. 

Zirvede ne konuşuldu, kim ne istedi?:   

Basına sızan bilgilere göre Trump ve Putin en zor konuları bile masaya yatırdılar. Trump’ın ana hedefi acilen bir ateşkes sağlamaktı. Hatta Trump zirve öncesi Fox News’a verdiği demeçte Putin’in anlaşmaya istekli olduğuna inandığını, “çok hızlı bir şekilde öğreneceğiz, bence yapacak” diyerek iyimser bir tona bürünmüştü. Ancak Amerikan heyeti son günlerde beklentileri düşürmeye çalışmış ve “bu ilk toplantı sadece bir dinleme egzersizi olacak” diye demeçler vermişti. Nitekim Trump zirveden hemen önce zirvenin amacının bir “masayı kurmak” olduğunu, eğer ilk görüşme iyi geçerse hemen akabinde Zelenskiy ve Avrupalı liderlerin de katılacağı ikinci bir toplantı yapılacağını ifade etti. Trump, “ilk görüşme iyi geçerse ikincisini neredeyse hemen yapmayı tercih ederim” diyerek hızla bir üçlü zirve (ABD-Rusya-Ukrayna) planladığını açıkça söyledi. Basın toplantısında da Trump, Putin’e muhtemelen yakında tekrar görüşeceklerini söyledi; Putin de “Moskova’da mı?” diye sorunca Trump “mümkün” diyerek yanıtladı. Bu diyalog, ikinci turun sinyalini verdi. Trump ayrıca Fox News’ta Sean Hannity’ye “toprak takası ve güvenlik garantileri” gibi konuları Putin’le görüştüğünü ve büyük ölçüde mutabakata vardıklarını söyledi – “bence anlaşmaya çok yakınız, ama Ukrayna’nın da kabul etmesi lazım, belki hayır diyecekler” diyerek topu Zelenskiy’ye attı.   

Putin cephesi ise zirveye gelirken kendi kırmızı çizgilerini netleştirmişti. Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, Alaska görüşmesinde herhangi bir belgenin imzalanmasının beklenmediğini, liderlerin en zor konuları ele almaya hazır olduklarını söylemişti. Putin’in dış politika danışmanı Yuriy Uşakov da görüşmenin ana konusunun “Rusya’nın Ukrayna’daki savaşının çözümü” olacağını, ama ekonomik iş birliği ve küresel güvenliğin de gündemde yer alacağını belirtti. Nitekim Putin zirve sonrası yaptığı açıklamada Trump’ın barış çabalarının “kıymetli” olduğunu, savaşın bitmesinin hem Rus hem Ukrayna halkının yararına olacağını, “çatışmanın temel sebeplerini ortadan kaldırmak gerektiğini” söyledi. Burada kastedilen temel sebepler, Moskova’nın anlayışına göre NATO’nun genişlemesi, Ukrayna’nın silahlandırılması ve Rusya’ya yönelik tehdit algılarıydı. Putin ayrıca “doğal olarak Ukrayna’nın güvenliği de sağlanmalı” diyerek aslında Trump’ın dile getirdiği güvenlik garantileri fikrine tamamen kapalı olmadığını gösterdi. Fakat hemen ardından Kiev ve Avrupa’yı süreci sabotaj yapmamaları konusunda uyardı. Bu, Putin’in “ateşkesi asıl ben istiyorum ama onlar engelliyor” şeklindeki propaganda çizgisinin devamı olarak yorumlandı.  

Zirvede en somut ilerleme kaydedilen konulardan biri, Ukrayna’ya güvenlik garantileri ve tarafsızlık statüsünün müzakere edilmesi oldu. Trump yönetimi, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin yakın gelecekte gerçekleşmeyeceğini zaten ima ediyordu. Trump Alaska’ya hareketinden önce uçakta gazetecilere “Ukrayna’ya NATO dışında, belki Avrupa ve diğer ülkelerle birlikte güvenlik garantileri verebiliriz” diyerek kapıyı aralık bıraktı. Bu, Finlandiya-İsveç modelinde olmadan ama bir nevi çok taraflı pakt ile Ukrayna’nın korunması fikriydi. Zirvede Putin de ilk kez “Ukrayna’nın güvenliği elbette sağlanmalı” diyerek bu konsepte itirazı olmadığını gösterdi. Ancak Putin’in karşılığında istediği şey, Ukrayna’nın askeri tarafsızlığı ve NATO’dan vazgeçmesi idi. Nitekim Rus lider defalarca “Ukrayna NATO’ya girmeyecek, tarafsız olacak” şartını barışın önkoşulu yaptı. Ayrıca Kırım ve ilhak edilen diğer bölgelerin Rusya’ya ait olduğunun tanınması ve Batı yaptırımlarının kaldırılması da Moskova’nın koşulları arasında. Putin, Trump’la görüşmesinde muhtemelen bu istekleri yineledi. Ukrayna topraklarının fiilen bölüşümü meselesi de en çetrefilli konuydu. Putin, Luhansk, Donetsk, Zaporijya ve Herson bölgelerinin tamamında kontrol istemekte ve Kırım’ın Rus toprağı olduğunu tartışmaya açmamaktadır. Aşağıdaki harita Rusya’nın şu anda işgal ettiği ve Putin’in ilhak iddiasında bulunduğu Ukrayna bölgelerini gösteriyor: 

Rusya’nın Ukrayna’daki işgali (kırmızı) ve Putin’in tam kontrol talep ettiği ek bölgeler (turuncu). 2025 itibarıyla Rusya, Donbas’ın (Luhansk + Donetsk) %88’ini kontrol ediyor;  

 

Slovyansk-Kramatorsk hattı gibi kritik noktalar ise hala Ukrayna’da. Putin, ilhak ettiğini ilan ettiği dört oblastın idari sınırlarına ulaşmayı ve Kırım’ın resmen tanınmasını istiyor.  

Trump, Putin’in bu maksimalist toprak taleplerini yumuşatmaya çalıştı. Basına sızanlara göre Trump, “Rusya önemli bir kısmını işgal etti, başta toprakların bir kısmını geri alacağız” diyerek Donbas’ın tamamının değil bir kısmının Ukrayna’ya bırakılması gerektiğini savundu. Trump yönetimi, savaş öncesi cephe hattına yakın bölgelerde “toprak takası” fikrini ortaya attı. Buna göre Rusya Kıyiv çevresinden ve belki Harkiv civarından çekilebilir, karşılığında Doğu’da bazı bölgeler üzerinde denetimini sürdürebilir gibi formüller gündeme geldi. Ancak Zelenskiy yönetimi, herhangi bir Ukrayna toprağının hediye edilmesini kabul etmeyeceklerini açıkça belirtti. Hatta Ukrayna Anayasası gereği toprak bütünlüğünden taviz verecek bir anlaşmanın hukuken de mümkün olmadığı vurgulandı. Bu nedenle Alaska’daki görüşmelerde en zor başlık tam da buydu: Putin toprak kazanımlarını korumak isterken, Trump kısmi geri adımlarla orta yol aradı, Zelenskiy ise dışarıdan kararlılıkla “topraklarımızdan vazgeçmeyiz” mesajı gönderiyordu. 

 

Zirve sonrası Trump, “haftada binlerce insan ölüyor, bunu önleyeceğiz ve Başkan Putin de en az benim kadar bunu istiyor” diyerek aslında bir ateşkesin yakın olabileceği sinyalini verdi. Ayrıca Trump, Zelenskiy ile Putin arasında kendi katılımıyla bir toplantı düzenleneceğini ve bunun gerçekleşmesi için çalışacağını duyurdu. Bu, Alaska buluşmasının bir ön hazırlık olduğunun ilanıydı. Nitekim Zelenskiy de kamuoyuna yaptığı açıklamada “Artık savaşı bitirme zamanı, adil barışa giden gerçek bir yol açılmalı ve bu da liderlerin üçlü formatta – Ukrayna, ABD, Rusya – görüşmesiyle mümkün olabilir. Bu konuda Amerika’ya güveniyoruz” diyerek Trump’a pas attı. Zelenskiy, “gerekli adımları atması gereken taraf Rusya’dır” diyerek topun Kremlin’de olduğunu vurguladı ama aynı zamanda ABD’nin arabuluculuğuna güvendiğini belirtti. 

Zirve, tarafların stratejik niyetlerini de açığa çıkardı. Trump cephesi, bu buluşmayla birkaç hedefi birden gözetiyor görünüyordu: 

  • Ukrayna Savaşı’nı hızlı bitirerek ABD’nin Avrupa’daki yükünü azaltmak ve dikkati Çin’e çevirmek. Trump, defalarca Avrupa’nın savunması için ABD’nin fazla harcama yaptığını, Avrupalıların kendi paylarını artırması gerektiğini dile getirmişti. Bu zirveyle Avrupa’ya “kendi arka bahçenizdeki sorunu ben çözmeye çalışıyorum” mesajı verdi. Ayrıca bir dış politika başarısı yakalayıp kendisine içeride prestij kazandırmak istiyordu (Nobel Barış Ödülü alabileceğine dair imalar dahi basında yer aldı). 

  • Rusya’yı Çin’den uzaklaştırmak veya en azından tarafsız konuma çekmek. Trump’ın danışmanları arasında bu stratejiyi savunanlar olduğu biliniyor. Amaç, Rusya’yı Batı sistemine tamamen kapatmak yerine stratejik belirsizlik politikasıyla7 kazanmaya çalışmak. Nitekim Bianet’teki analize göre Trump, Ukrayna savaşını Rusya ile yakınlaşmak için bir sahne olarak kullanmaya niyetli – barış karşılığında Moskova’ya bazı tavizler verip Çin’e karşı elini güçlendirmeyi hesaplıyor. Bu tavizlerin arasında Avrupa’daki birliği bozmak da var; Trump’ın “Avrupalı emperyalistleri ekonomik olarak bölmek, diplomatik olarak zayıflatmak” da hedefleri arasında sayılıyor. Yani Trump, Rusya’yı sisteme yarı-entegre ederek Çin’i yalnız bırakma peşinde olabilir. 

  • ABD’nin askeri gücünü göstererek caydırıcılık sağlamak. Zirvedeki B-2 ve F-22’li karşılama, Trump’ın “barış istiyorum ama güçlü pozisyondayım” mesajıydı. Bu aynı zamanda iç politika açısından da Trump’a puan getirecek bir sahneydi: Kendi tabanına “bakın Putin’le sert pazarlık ettim, uçaklarımız gövde gösterisi yaptı” diyebilecek bir görüntü sundu. 

Putin’in stratejik hesapları da bir o kadar çarpıcıydı: 

  • Zamandan kazanmak ve işgalini meşrulaştırmak. Putin, cephede kısmi başarı kazandıktan sonra bunu bir dondurulmuş çatışma haline getirip uluslararası tanınırlık elde etmeye çalışıyor. Tarihsel olarak Rusya, Transdinyester, Abhazya, Güney Osetya gibi yerlerde çatışmaları dondurarak nüfuz alanları oluşturdu.

     

  • Burada da ateşkes ilan edilip mevcut cephe hattının yeni fiili sınır haline gelmesi, Rusya’ya nefes alma ve kuvvetlerini tahkim etme fırsatı verebilir. Putin muhtemelen Alaska’da bir ateşkes anlaşmasına hemen yanaşmayarak biraz daha oyalandı; çünkü savaşı tam idari sınırlarına (özellikle Donetsk’in kalan kısımlarına) ulaşmadan durdurmak istemiyor. Ancak Trump’ın baskısı devam eder ve yaptırım/askeri maliyetler artarsa, Putin elde ettiği bölgelerin resmen tanınması karşılığı ateşkese razı olma seçeneğini değerlendiriyor. Bunu sağlamak için de Zelenskiy’nin devre dışı kalmasını veya Ukrayna’da daha yumuşak bir yönetim olmasını istiyor. 

  • Ukrayna’yı savaş yorgunluğuyla teslim olmaya zorlamak. Putin, 2024’te Ukrayna’da seçimlerin yapılamaması ve uzayan sıkıyönetim nedeniyle Zelenskiy’nin meşruiyetinin zayıfladığı tezini işliyor. Mart 2025’te “Ukrayna’ya geçici bir yönetim atansın, yeni seçimler yapılsın, yetkin bir hükümet gelsin; onlarla barış müzakere ederiz” önerisini ortaya attı. Bu aslında Zelenskiy’i devreden çıkarma planıydı. Putin, Alaska zirvesinde de bu fikre atıf yaparak “Zelenskiy artık görev süresini doldurdu, hukuken sorunlu şekilde iktidarda” imasında bulundu8. Buna karşılık Beyaz Saray Sözcüsü ve Avrupa liderleri, Ukrayna’nın meşru hükümetinin Zelenskiy olduğunu ve başka bir yönetim fikrinin kabul edilemez olduğunu açıkladılar. Dolayısıyla Putin şimdilik bu öneriyi geri plana alsa da Ukrayna’nın içini karıştırma hedefinden vazgeçmiş değil. Cephede istediğini alamazsa, içeriden rejim değişikliği ile hedefine ulaşmak isteyebilir. 

  • Rus kamuoyunu ve elitlerini tatmin edecek bir zafer görüntüsü sağlamak. Putin, savaşı kaybederse iktidarda kalamayacağının farkında. Rus tarihinde büyük savaş kayıpları yaşayan liderlerin (Çar II. Nikolay, Sovyet döneminde Afganistan’dan çekilen liderler vs) akıbetini biliyor. Bu nedenle en azından “Donbas’ı ve Kırım’ı kurtardık” diyebileceği bir sonuç istiyor. Aksi halde gerek ulusalcı çevrelerden gerek ordu ve güvenlik bürokrasisinden yoğun baskı görecek. Nitekim sertlik yanlısı isimler şimdiden Putin’i yeterince agresif olmamakla eleştiriyor. Örneğin aşırı milliyetçi Igor Girkin (Strelkov) Putin’i başarısızlıkla suçladığı için hapse atıldı. Fakat bu sesler toplumda mevcut. Putin, ultra-milliyetçi kesimi memnun etmek için söyleminde taviz vermiyor ve “Nazilerle savaşıyoruz, tarihi Rus topraklarını geri alıyoruz” propagandasını sürdürüyor. Lavrov’un CCCP tişörtü bile bu iç kamuoyuna verilmiş bir mesaj aslında – “Sovyet coğrafyasındaki nüfuzumuzu geri getiriyoruz” algısını pekiştirmek istiyorlar. 

  • Rusya’daki Ultra-Milliyetçi Kesimler 

    Aktör / Grup 

    İdeoloji & Söylem 

    Güç Alanı / Dağılım 

    Putin’le İlişkisi 

    LDPR (Liberal Demokrat Parti) 

    Popülist, yayılmacı, anti-Batı 

    Parlamento ve alt-orta sınıf seçmen 

    Kremlin’e sadık, “sistem içi muhalefet” 

    Rodina Partisi 

    Ortodoks-milliyetçi, Avrasyacı 

    Moskova merkezli 

    Rejim destekçisi, Kremlin çizgisinde 

    Eski Wagner + BARS taburları 

    Paramiliter milliyetçilik, Rus dünyası savunusu 

    Donbas, cephe hattı, Güney Rusya 

    Kremlin kontrolünde, ama zaman zaman tehdit 

    Kazak Birlikleri 

    Ortodoks-milliyetçilik, geleneksel Rus kimliği 

    Güney Rusya, Kuzey Kafkasya 

    Kremlin yanlısı, mobilize edilebilir 

    Aleksandr Dugin & Avrasyacılar 

    Neo-emperyalist, Rus Dünyası, Batı karşıtlığı 

    Moskova’daki entelektüel çevreler 

    Kremlin’i ideolojik olarak besleyen ama bağımsızlık da gösteren 

    İzborsk Kulübü 

    Anti-liberal, Avrasya süper gücü fikri 

    Eski güvenlik elitleri, akademi 

    Kremlin’le iç içe, düşünce üssü gibi işliyor 

    Voenkor (Telegram savaş muhabirleri) 

    Aşırı-milliyetçi, sert savaş yanlısı 

    Online kitleler, cepheyle bağlantılı 

    Kremlin’i “yeterince sert olmamakla” eleştiriyor 

    Neo-Nazi / nasyonalist hücreler 

    Etnik Rus üstünlüğü, göçmen karşıtlığı 

    Moskova ve bazı büyük şehirler 

    Baskı altında; Kremlin tarafından bastırılıyor 

    Kaynaklar:  

  • Laruelle, M. (2015). Russian Nationalism: Imaginaries, Doctrines, and Political Battlefields.  

  • Shekhovtsov, A. (2018). Russia and the Western Far Right: Tango Noir. Routledge. 

  • Laruelle, M. (2021). “Illiberalism and nationalism in Russia.” Journal of Illiberal Studies 

  • Batı ittifakını bozmak. Putin’in uzun vadeli hedefi, NATO ve AB içindeki birliği çatlatmak9. Bu nedenle Alaska zirvesinde Avrupa’nın dışarıda tutulması Moskova için bulunmaz nimetti. Kremlin, Trump gibi transatlantik ittifakı eleştiren bir figürle muhatap olmaktan memnun görünüyor. Hatta Trump’ın az önce bahsettiğimiz “Avrupalı emperyalistleri bölme” hesabı, Putin’in çıkarlarına da uyuyor. Putin, Trump üzerinden Almanya-Fransa hattını ABD’den uzaklaştırma potansiyelini sezmiş olabilir. Örneğin zirve sonrasında Rus devlet medyası, “Avrupa kendi çıkarını düşünmeli, ABD’nin peşinde sürüklenmemeli” yorumlarını işlemeye başladı. Bu da Putin’in NATO genişlemesini durdurma hedefiyle bağlantılı. Eğer ABD ile anlaşır ve Ukrayna’yı NATO dışında tutacak bir formül elde ederse, Putin bunu tarihi bir kazanım olarak sunacak ve Doğu Avrupa’da “bakın ABD bile bunu kabul etti” diyerek etki operasyonlarına girişecektir. 

  • Ukrayna: Özneden Nesneye10 – Savaşın Ukrayna’ya Etkileri ve Kaderi: 

    Ukrayna, bu savaşın en büyük mağduru olmakla birlikte maalesef karar masasında en zayıf halkalardan biri haline geldi. 2014’ten beri Rusya ile fiilen çatışma halinde olan Ukrayna, 2022’deki işgal öncesinde kendi geleceğine dair özne konumundaydı – AB ile Ortaklık Anlaşması imzalamak, NATO’ya yaklaşmak gibi egemen kararlara sahipti. Ancak savaş patlak verip ülke topraklarının beşte biri işgal edilince Ukrayna küresel güçlerin satranç tahtasında bir hamle unsuru (nesne) haline dönüştü. Alaska zirvesine davet edilmemesi, Kiev açısından bunun acı bir göstergesi oldu. Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy, Alaska’daki buluşmaya çağrılmamasını diplomatik dille eleştirdi ve “ikinci turda hazır bulunmayı umuyorum” diyerek sitem etti. Gerçekten de Zelenskiy yönetimi, Ukrayna hakkında hiçbir kararın Ukrayna olmadan alınmaması gerektiğini vurguluyor. Trump da kamuoyu önünde buna katıldığını söylese bile, ilk zirveyi Zelenskiy’siz yaparak istemeden de olsa Ukrayna’yı masada ikinci plana itmiş oldu. 

    Boyut 

    Özne (Savaş Öncesi) 

    Nesne (Savaş Sonrası) 

    Siyasi Kararlar 

    AB Ortaklık Anlaşması imzalamak veya Rusya ile Avrasya Birliği’ne yönelmek konusunda kendi siyasi tercihlerini yapabiliyordu. 

    NATO üyeliği, silah desteği, barış görüşmeleri gibi kritik konular büyük ölçüde ABD, AB ve Rusya’nın kararlarına bağlı. 

    Ekonomi 

    AB ile serbest ticaret görüşmeleri yürütüyor, Rusya ile enerji anlaşmaları yapıyordu → çok yönlü manevra alanı vardı. 

    Ekonomi büyük ölçüde Batı’dan gelen mali yardım ve kredilere bağlı; savaş ekonomisi dış desteğe bağımlı hale geldi. 

    Askerî Güç 

    Kendi ordusunu modernize etme süreci vardı; iç güvenliği kendi kapasitesiyle sağlayabiliyordu. 

    Silah, mühimmat ve eğitim desteği olmadan savaş sürdürülemez; F-16, Patriot, HIMARS gibi sistemler tamamen Batı desteğine dayalı. 

    Uluslararası Kimlik 

    “Doğu-Batı arasında köprü” söylemiyle özerk diplomasi yürütmeye çalışıyordu. 

    Rusya’nın “NATO tehdidi” söylemi ve Batı’nın “demokrasiyi savunan cephe” söylemi arasında tanımlanan bir aktör oldu. 

    Diplomatik Konum 

    Kendi dış politikası üzerinden bölgesel girişimlerde bulunabiliyordu (Karadeniz iş birliği gibi). 

    Barış masaları çoğunlukla Ukrayna dışında (İstanbul, Riyad, İsviçre) kuruldu; Kiev çoğu kez “konu edilen” taraf oldu. 

    Halkın İradesi 

    Seçimlerle yönünü Avrupa’ya çevirmeyi halk iradesiyle ortaya koydu. 

    Halkın öz iradesi sürse de, bu iradenin uygulanabilirliği dış destek ve büyük güçlerin hesaplarına bağlı. 

    Ukrayna açısından savaşın getirdiği zorluklar:  

    Birincisi, ülke ekonomisi ve altyapısı harap durumda. Milyonlarca insan mülteci olarak dışarıda, kalan nüfus da sık sık elektrik, su kesintileri ve füze saldırıları altında yaşam mücadelesi veriyor. İkincisi, siyasi ve toplumsal zorluklar baş gösteriyor: Savaşın başlangıcında benzeri görülmemiş bir ulusal birlik oluşmuşsa da süre uzadıkça yolsuzluk skandalları ve yönetimsel problemler tekrar gündeme geliyor. 2023 ve 2024’te savunma bakanlığı dahil bazı kurumlarda yolsuzluk iddialarıyla görevden almalar yaşandı. Zelenskiy, savaş şartlarında sert kararlar alarak iç cepheyi sağlam tutmaya çalıştı; örneğin seferberlikten kaçan bazı zenginlerin tespit edilmesi için valileri görevden aldı, askere alma dairelerinde rüşvet skandallarına el attı. Ancak tüm çabaya rağmen Ukrayna’da kamu yönetimi problemi tamamen çözülebilmiş değil. Batı’dan gelen yardımların nereye harcandığı konusunda bazı eleştiriler de gündeme geliyor. ABD Kongresi’nde ve AB’de aşırı sağ ve sol bazı kesimler, Ukrayna yardımlarının yolsuzluğa gittiğini iddia ederek desteği kısma çağrıları yapıyorlar. 

    Ukrayna Yardımlarında Yolsuzluk İddiaları: 

    Kategori 

    İddia / Örnek 

    Dayanak / Kaynak 

    Değerlendirme 

    1. Batı Denetim Raporları 

    ABD yardımlarının takibinde kayıt eksiklikleri; bazı silah ve mühimmatın envanterde kaydı net değil. 

    ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), ABD Başmüfettişlik raporları (2023–2024). 

    Sistematik yolsuzluk kanıtı yok; savaş koşullarında takip zorluğu. Denetimler sıkılaştırıldı. 

    2. Ukrayna İç Skandalları 

    Savunma Bakanlığı’nda gıda tedarikinde aşırı fiyatlandırma skandalı (2023); bazı savaş fonlarının lüks harcamalara kaydırılması. 

    Ukrayna basını, hükümet soruşturmaları; Bakan Reznikov’un istifası. 

    Gerçekleşmiş yolsuzluk örnekleri var, ancak daha çok iç yönetim ve ihale süreçleriyle sınırlı. 

    3. Rus Propaganda Söylemleri 

    “Batı vergileri Ukrayna oligarklarına gidiyor”, “yardımlar kara borsada satılıyor.” 

    RT, Sputnik, Rusya Dışişleri açıklamaları. 

    Politik amaçlı abartılı söylem; Batı kamuoyunda yardım desteğini zayıflatma stratejisi. Somut kanıt çoğunlukla yok. 

    Kaynaklar:  

  • U.S. Department of Defense, Office of Inspector General. (2023). Audit of accountability for equipment provided to Ukraine. Washington, DC: U.S. Government. https://www.dodig.mil/ 

  • U.S. Government Accountability Office. (2023). Ukraine assistance oversight. Washington, DC: GAO. https://www.gao.gov/ 

  • Prof. Dr. Murat KOÇ

    YAZAR HAKKINDA