Logo
Çağ Üniversitesi
25.07.2020

TÜRK DÜNYASI'NDA BİRLİK OLMA VAKTİDİR (İsmail CİNGÖZ)

TÜRK DÜNYASI'NDA BİRLİK OLMA VAKTİDİR

İsmail CİNGÖZ

1994 Ateşkesi’nden bu yana lokal ve münferit sayılabilecek bazı saldırılar hariç tutulursa ateşkesin durduğu Azerbaycan-Ermenistan çatışması 12 Temmuz 2020 günü Ermeni topçu saldırıları çatışmaları tekrar başlatmış ve dikkatlerin bölgeye yoğunlaşmasına sebep olmuştur. Ermeni saldırılarının daha önce çatışmaların yaşandığı ve halen Ermeni işgali altında bulunan Karabağ Bölgesi sınırlarından değil de daha kuzeyden Tovuz bölgesinden yapılması “Acaba neden bu bölge?” sorusunu akla getirmiştir.

Bu sorunun cevabından önce Karabağ Sorunu ve evveliyatını hatırlamakta yarar olacaktır.

Karabağ sorunu 1988’de başlamış gibi görülse de sorunun kökeni 18’nci yüzyıl sonlarına kadar uzanmaktadır. Saraçlı Türk Boyu idaresinde olan Karahan Hanlığı’nın, İran tehditleri karşısında Rusya’dan yardım talebi ve 1805 Kürekçay Anlaşması ile Rus idaresi altına geçmeyi kabulü bir dönüm noktası olmuştur. 1828 İran-Rusya Türkmençay Anlaşması ardında da Osmanlı-Rus Savaşı sonunda 14 Eylül 1829 Edirne Anlaşması bölgede Rus hakimiyetini her geçen gün arttırırken anlaşma hükümleri içerisinde yer alan “halkların bir yıl içinde istedikleri yere göç etmesine” imkân tanıması demografik yapıyı bozmuştur. Çünkü 1828-1930 döneminde İran’dan 40.000, Osmanlı topraklarından da 90.000 Ermeni, Rusya’nın teşvikleriyle Azerbaycan Türk nüfusunun yoğun olduğu Kafkasya bölgesine göç etmiştir. Bölgeye göç eden Ermenilerin önemli bir kısmının Ermeni nüfusunun az yoğunluklu olduğu Yelizavetpol ve Erivan bölgesinin verimli topraklarına iskân edildikleri görülmektedir[1].

Nüfus yoğunluğu her geçen gün artan Ermeniler, Rusların da yardımlarıyla Türk arazilerinin paylaşımı mücadelesi eksenli olarak 19’uncu yüzyıldan itibaren saldırı hareketlerine girişmişlerdir. 1905-1907 yıllarında Azerbaycan Türklerine geniş çaplı saldırılar yapılmıştır. Rus desteği ile Bakü’de Türklere karşı vahşice başlayan ilk Ermeni saldırıları kısa sürede bütün Azerbaycan bölgesine yayılmış, yüzlerce yerleşim birimi haritadan silinircesine yakılmış-ve yıkılmış, binlerce masum sivil katledilmiştir.

Azerbaycan topraklarındaki Ermeni saldırıları bu kadarla kalmamış, Ermeniler 1917 Bolşevik İhtilalinin ardından 1918 yılında da kitlesel boyutlara ulaşan katliamlarını Şirvan, Karabağ, Zengezur, Nahçıvan, Lenkeran ve Azerbaycan’ın diğer bölgelerinde vahşice ve sistematik olarak devam ettirmişlerdir.

Azerbaycan, Bolşevik İhtilali’nin ardından Sovyet Rusya bağlısı olarak varlığını sürdürmek durumunda kalmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından inşa edilen yeni dünya sisteminde Doğu Kanadının efsanevi Sovyet Rusya’sının 1990’larda kontrollü bir şekilde dağılmasının ardından sorun yaşanan bölgelerden birisi de Ermenistan’ın Rusya destekli olarak işgal ettiği Azerbaycan’a ait Dağlık Karabağ bölgesi olmuştur. Yani 1918’lerde soğumaya bırakılan sorun tekrar ısıtılmıştır.

Rusya’nın isteği ve ardından desteği ile 1988-1994 yılları arasında Karabağ’a saldıran Ermeniler, Azerbaycan topraklarının %20’sini işgal etmiştir. Ermenilerin Karabağ saldırıları dahilinde yer alan ve savaşın kanlı simgelerinden birisi olan Hocalı Katliamının yeri ayrıdır. Zira 1992 yılının 25 Şubat'ı 26 Şubat'a bağlayan gecesi, fiilen Rusya destekli olarak 2.605 ailenin ve toplam 7 bin kişinin yaşadığı Hocalı kasabasına giren Ermenilerin doğrudan sivilleri hedef alan saldırıları somut olarak belgeleriyle tarihe geçmiştir. Ermeniler; kadın, çocuk, yaşlı demeden resmi rakamlara göre 83’ü çocuk, 106’sı kadın toplam 613 Azerbaycan Türkü’nü hunharca katletmiştir.

Ermenilerin Hocalı saldırılarında yaptıkları vahşet; İslam İşbirliği Teşkilatı, Meksika, Macaristan, Pakistan, Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Bosna Hersek, Honduras, Peru ve Sudan devletleri tarafından resmi olarak “soykırım” kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu Karabağ’ın işgali ve Hocalı saldırıları nedeniyle Ermenistan'ı kınamış; 822, 853, 874 ve 884 sayılı kararı ile de işgal altında bulunan Azerbaycan topraklarını terk etmesini istemiş olsa da uluslararası hukuk kurallarını yok sayan Ermenistan’ın işgalleri BM kararlarına rağmen hala devam etmektedir.

***

12 Temmuz 2020 günü Ermeni birliklerinin ateşkes ihlali ile yoğun topçu atışları yaparak Azerbaycan Türk birliklerinin mevzilerini hedef alan ilk saldırılarda Azerbaycan askerinden 3’ü şehit olmuş, 5’i de yaralanmıştır. Azerbaycan askeri birlikleri bu saldırılara derhal misliyle karşılık vererek Ermeni saldırılarını önlemeye çalışmıştır. Ancak Ermeni askerleri saldırılarına devam etmiştir. Ermeni saldırılarında 1 Tümgeneral, bir albay, iki binbaşı, bir üsteğmen ile birlikte aralarında astsubay, uzman ve erlerinde bulunduğu 7 Azerbaycan askerinin şehit olduğu bilgisi Azerbaycan ve Türkiye ile birlikte dost ülkelerde üzüntülere sebep olmuştur.

Azerbaycan tarafından yapılan açıklamalar; ilk ateşin Ermenistan tarafından açıldığı ve Azerbaycan Ordusunun da karşılık verdiğidir. Azerbaycan’ın karşı atışlarında Ermenistan ordusundan hayatını kaybeden askerler olduğu da belirtilmiştir. Azerbaycan ateşiyle 200 civarında Ermeni askerinin hayatını kaybettiği, 300 civarında da yaralılarının olduğu bilgisi gayri resmi kanallardan elde edilmiştir.

Hala saldırılarını sürdüren Ermenistan ağır silahlarla, Azerbaycan askeri mevzilerini vurarak Azerbaycan kontrolü altında bulunan stratejik mevkileri ele geçirmeye çalışmış fakat başarılı olamayarak istediği sonucu alamayınca sivil yerleşim bölgelerine topçu ateşi açmıştır. Tovuz'un Dondar Kuşçu ve Vahitli köyleri hedef alınarak yapılan Ermeni topçu ateşi ile birçok evler yıkılmış ve kullanılamaz hale gelmiştir. Ağdam köyü başta olmak üzere isabet alan köylerde sivillerden hayatını kaybedenlerin olduğu teyitli bilgileri gelirken bir taraftan da Ermenilerin dünya kamuoyunu yanıltma gayreti içerisinde oldukları görülmektedir.

Ermenistan Savunma Bakanlığı Sözcüsü Şuşan Stepanyan Ermeni saldırılarının ardından yapmış olduğu açıklamalarda ilk saldıran tarafın Azerbaycan olduğunu ve Azerbaycan askerlerinin iki kez sınırı geçmeye çalıştığını iddia ederek dünya kamuoyunu yanıltmaya çalıştığı görülmüştür. Stepanyan ayrıca Azerbaycan’ın askeri kayıpları olmasına rağmen Ermeni askerlerinden kayıplar olmadığı iddiaları ile hayatını kaybeden Ermeni askerlerini gizlemeye çalışmıştır.

18’inci yüzyıldan beridir Ermenilerin her saldırısında olduğu gibi Tovuz saldırılarında da en büyük destekçisi kuşkusuz Rusya’dır. Suriye ve Libya sahaları başta olmak üzere doğrudan olmasa da vekalet savaşları yöntemleri üzerinden Türkiye ile karşı karşıya olan Rusya Ermenistan’ı kullanarak dikkatleri Kafkaslara çekmeye ve Türkiye’yi bu bölgede meşgul etmeyi hedeflediği anlaşılmaktadır.

Rusya’nın bu taktik hamlesini kendi lehine kullanmak isteyen Ermenistan da hiç düşünmeden olaya dahil olmuştur. Zira Ermenistan’ın Karabağ Bölgesinde işgalci olduğu BM Kararları ile tescil edilmiş durumdayken işgalini sürdürmeye kılıf uydurabilmek için “Azerbaycan Askerleri bize saldırıyor” yaygarası ile dünyayı kendi lehine, Azerbaycan aleyhine etkilemeye ve siyasi çözümde Karabağ’dan çekilmek zorunda kalacağı için siyasi müzakereye gidecek yolları tıkamaya çalıştığı anlaşılmaktadır.

Rusya’nın isteği ve desteği ile hareket eden Ermenistan, bu sayede Rusya öncülüğündeki Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütünü yanına çekebilmeyi ve Azerbaycan ile olan mücadelesinde Rusya’nın kendi yanında olacak şekilde taraf yapma istediği de hatırda tutulmalıdır. Çünkü 2016 yılı sonlarında Ermenistan-Rusya mutabakatı ile Ermenistan sınırlarının korunmasını üstlenen Rus askerlerinden de Tovuz Saldırıları esnasında kayıplar olduğu değerlendirilmektedir.

Rus kışkırtmasıyla Tovuz Saldırılarını yapan Ermenistan’ın en önemli diğer sebebi ise ülkede devam eden siyasi ve ekonomik krizleri bu şekilde perdeleyerek, yapay gerilimler oluşturarak halkın ekonomik gidişat nedeniyle yönetime olan tepkilerini geri plana atma isteği olduğu kuvvetle muhtemel görülmektedir. Ancak taktiksel hareket ettiğini düşünen Ermenistan her ne kadar Rusya’nın desteği ile hareket ediyor olsa da kapasitesinin üzerinde emeller peşinde koşmakta ve maceraperestliğe soyunmaktadır.

Şimdi bu değerlendirmelerden sonra “Acaba neden Tovuz bölgesi?” sorusunun cevabı verilebilir:

Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, Bakü-Tiflis-Kars demir yolu hattı ile Azerbaycan’ın Hazar Denizi’ndeki Şah Deniz-2 Gaz Sahası ve Hazar Denizi’nin güneyindeki diğer sahalarda üretilen doğal gazın öncelikle Türkiye’ye, ardından Avrupa’ya taşınması için projelendirilen Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi TANAP'ın başlangıcı olan Güney Kafkasya Doğal Gaz Boru Hattı (SCP), Tovuz'dan geçmektedir. Ayrıca TANAP projesine Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP)’nın da dahil edileceği düşünülürse stratejik önemi daha iyi anlaşılacaktır. Yani Tovuz Bölgesi, Türkiye ile Azerbaycan arasında ortaklaşa gerçekleştirilen projelerde; ulaştırma ve enerji hatları güzergahı ile stratejik bir bölge olarak öne çıkmaktadır. Bu bölgeden Türkiye ve Batıya sevk edilecek doğalgazlar, Rus gazlarına olan bağımlılığı azaltacak ve rakip olarak uluslararası piyasalara arz edileceği gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Azerbaycan’ın Gürcistan üzerinden Türkiye'ye ulaşımını sağlayan tek kara yolu güzergahının bu bölgeden geçiyor olması da düşünülürse Tovuz bölgesindeki stratejik tepeleri ele geçirmek isteyen Ermenistan’ın, dolaylı olarak da Rusya’nın; bahse konu karayolu ile birlikte, ulaştırma ve enerji hatlarını kontrol etme isteği ile hareket ettiğini anlamak zor değildir.

Sonuç olarak;

Azerbaycan’ın Karabağ topraklarını işgal altında tutan Ermenistan, Rusya’nın stratejik ve taktiksel hamlelerinden azami kazançla çıkabileceğini düşünerek hareket etmektedir. Bu amaçla da her zaman olduğu gibi Rusya desteği ile Batı’yı ve BM karar mekanizmalarını kendi lehine etkileyebilmeyi hedeflemektedir.

Suriye ve Libya sahalarında istediği başarıları Türkiye’nin askeri ve siyasi hamleleri karşısında elde edemeyen Rusya, Türkiye’nin Azerbaycan hassasiyetinden istifade ederek güç kaydırmasını beklemektedir. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri birlik ve güç kaydırmadan da Kafkas krizini yönetebilecek güce sahiptir. Zira Ermenistan sınırında Silahlı Hava Araçları (SİHA), İnsansız Hava Araçları (İHA) ve F-16 Savaş Uçaklarından oluşan hava filolarını uçurarak gücünü göstermiştir.

Ermeni saldırıları karşısında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu başta olmak üzere Türkiye resmi makamları sert açıklamalarla saldırgan Ermenistan’ı kınanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan AKPARTİ, CHP, MHP ve İYİPARTİ tarafından alınan ortak karar ile de Ermenistan kınanmış ve Azerbaycan’a olan destek mesajları ile Türkiye’nin Azerbaycan’a olan desteği uluslararası camiaya, uluslararası kamuoyuna gösterilmiştir. Ayrıca Türkiye Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir’in de “SİHA’ları ve füzeleriyle Türkiye Azerbaycan’ın emrindedir” sözleri çok önemlidir.

Azerbaycan toprak bütünlüğünün korunması için tüm imkanlarıyla Türkiye her zaman Azerbaycan’ın yanında yer almıştır, almaya da devam edecektir. Çünkü Türkiye ve Azerbaycan aynı milletin iki devletidir. Türkiye Azerbaycan’dır, Azerbaycan Türkiye demektir.

Ermenistan’ın Tovuz saldırılarının hemen ardından Pakistan Azerbaycan’a destek mesajı göndererek tarafını belli etmiştir. Lakin diğer Türk Devletleri’nden bu makale kaleme alındığı saatlere kadar henüz kararlı ve yüksek sesle Azerbaycan’ın yanındayız duruşu sergilenmediği görülmektedir. Türk Devletleri zaman geçirmeksizin kardeşleri Azerbaycan’a olan desteklerini kararlı bir şekilde ortaya koyabilmek adına çok acil olarak bir toplantı yaparak deklarasyon yayınlamaları çok önemli olacaktır. Maalesef İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan da henüz bir açıklama yapılmadığı görülmektedir.

Son söz olarak; Türk Devletleri içerisinden yalnızca Türkiye’nin Azerbaycan’a açık destek verildiğini gören Rusya ve Batı sessiz kalmayı tercih ederek zımnen Ermenistan’ı desteklemektedirler. Türk Devletleri ve Akraba Toplulukları, birlik ve beraberliğini kardeş bir ülkeye alenen saldırılırken göstermezlerse daha ne zaman göstereceklerdir? Azerbaycan’a sıkılan her kurşun Türkiye’ye ve diğer Türk Cumhuriyetlerine sıkılmış demektir. Türk Dünyası bir an önce bu düsturla hareket edebilecek bilince ve oluşuma ulaşacak örgütlenmelere gitmelidir.

                        :

İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. cingozismail01@gmail.com

 

[1] Ahmet ALEMDAR; “Geçmişten Günümüze: Dağlık Karabağ Sorunu ve Ermeni Politikaları”, Defence Turk.net, 24.02.2020, https://www.defenceturk.net/gecmisten-gunumuze-daglik-karabag-sorunu-ve-ermeni-politikalari

 

NOT: Bu makale 22 Temmuz 2020 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi’nde yayınlanmıştır.