Logo
Çağ Üniversitesi
26.02.2020

ÇİN-İDLİB-LİBYA HATTINDAN BÜYÜK İSRAİL’E AÇILAN KORİDOR (İsmail CİNGÖZ)

ÇİN-İDLİB-LİBYA HATTINDAN BÜYÜK İSRAİL’E AÇILAN KORİDOR*

İsmail CİNGÖZ

Türkiye, Rusya’dan önemli derecede doğalgaz almaktadır. Yapımı devam eden Akkuyu Nükleer Tesisleri Rusya tarafından inşa edilmektedir. Türkiye’nin Rusya ile önemli oranda ticaret hacmi vardır. Astana, Soçi ve Barış Pınarı mutabakatları gibi argümanlar da üst üste konulursa Türk-Rus ilişkilerinin çok büyük bir ivme kazandığı söylenebilir. Ancak böylesine önemli derecede stratejik ilişkileri olan iki ülke İdlib’te karşı karşıya gelmiş durumdadır.

İdlib bölgesinde Türk askerlerinin saldırılara misliyle cevap verildiği Türkiye Cumhuriyeti’nin en yetkili makamları tarafından duyurulsa da Rusya-İran-Suriye üçlüsünün saldırmaktan ve taciz ateşlerinden geri durmadıkları gelen haberler arasındadır. Bu hususta Rusya ile defalarca görüşülse de somut bir sonuç alınamamıştır. İdlib’te yaşananlar, sadece sahada yer alan tarafları değil bütün dünyanın gözünü çevirdiği bir saha haline gelmiştir. Zira küresel ve emperyalist güçler bütün hatlarıyla İdlib’e odaklanmışken, doğal olarak üçüncü dünya ülkelerinin de ilgilenmek durumunda kaldıkları muhakkaktır. Çünkü bölgede 02 ve 10 Şubat 2020 tarihlerinde 13 şehit veren Türkiye’den en sert açıklamalar devletin en tepesinden yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı telefon görüşmesinin hemen ardından İdlib'te Türkiye ve Suriye ordularını karşı karşıya getiren süreçle ilgili olarak Ankara'nın atacağı adımları açıklarken, sadece Suriye rejimini hedef almadığı görülmüştür. Erdoğan, ilk kez Moskova yönetimini de hedef alarak "güvende olmazsınız" mesajını vermiştir.

Hal böyle olunca gelinen süreçte; Suriye’de 02 ve 10 Şubat 2020 tarihlerinde İdlib sahasında Türk askerlerine yapılan saldırılar, Türkiye-Rusya ilişkileri ile Suriye sürecinin yeni evrelere geçtiğine işaret etmektedir. Çünkü her ne kadar saldırıları Suriye rejim askerleri gerçekleştirmiş görülse de Rus subaylarının harekât kontrolünde yapılması, İran’ın taktik olarak katkı sağlaması, Astana ve Soçi mutabakatlarının resmen olmasa da fiilen sona erdiği şeklinde yorumlara sebep olmaktadır.

***

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Yalta Konferansı ile dizayn edilen iki kutuplu dünya sisteminin (1947-1991 dönemi) sona ermesi ile Varşova Paktı'na karşı NATO'nun ileri karakolu vazifesi yüklenen Türkiye, son yıllarda NATO ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile yaşadığı ciddi sorunlar nedeniyle Rusya, İran ve Çin ile yakın ilişkiler geliştirmek durumunda kalmıştır. 1952’de NATO üyeliği ile birlikte savunma planlarını da NATO eksenli yapan Türkiye, coğrafyasında yaşanan gelişmeler nedeniyle savunmasında yaşayacağı açıkları NATO ve ABD olmadan kapatabilmek için Rusya’dan S-400 savunma sistemleri almıştır. ABD’nin F-35 savaş uçaklarını teslim etmemesi nedeniyle uçak tedarik çalışmaları devam etmektedir. Bu süreçte rahip Andrew Brunson krizi ve PKK terör örgütünün Suriye kolu YPG/PYD’nin ABD tarafından alenen desteklemesi gibi bir dizi gelişmeler Türkiye’yi Rusya, İran ve Çin eksenine daha da yaklaştırmıştır.

Türkiye, Rusya ile ilişkilerinin stratejik ortaklık seviyesine taşındığının düşünülmeye başlandığı bir dönemde, bir yandan da Doğu Akdeniz’de münhasır alan sorunu sürecini de yürütmüş ve halen süreci devam ettirmektedir. Bu süreç içerisinde Türkiye’nin, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile 27 Kasım 2019 tarihinde “Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” anlaşmasını imzalaması Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, Mısır ve İsrail başta olmak üzere, ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Rusya hatta Çin’e kadar geniş bir kesimi rahatsız ettiği görülmektedir.

Rusya ile İdlib’te karşı karşıya gelmesinin sebeplerini ortaya koyabilmek için Türkiye’nin son yıllardaki; Suriye, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Ege ve Libya hususları başta olmak üzere dış politikasında yaşadığı gelişmeler ekseninde ve bir bütün içerisinde incelemek gerekmektedir. Çünkü taraflar çok yönlü ve girift ilişkiler yumağı ile birbiri ile bir şekilde iltisaklı durumdadırlar. Hele ki taraflar bir alanda mutabakat halindeyken diğer tarafta karşı tarafta yer alabildikleri enteresan durumların söz konusu olduğu durumlar düşünülürse, çok değişkenli çözümsüzlük sarmalı söz konusu olmaktadır.

Öyle ki son zamanda Çin’de ortaya çıkıp dünyaya yayılma eğiliminde olan “Coronavirüs” bile İdlib konusunu bir şekilde etkilemiştir. Bir ayı aşkın süredir dünyanın hemen her yerinde Coronavirüs nedeniyle 158 ülke Çin ile irtibatını kesmiş, ithalatı da durdurduklarını açıklamıştır.

***

1970’li yıllardan itibaren ekonomik ve siyasi atılımlar içerisinde olan Çin, yükselen güç olarak yıldızının parladığı bir dönem yaşamaktaydı. Ekonomik hamleler ile dünyaya açılmaya başlayan Çin, Demir İpek Yolu projesi ile enerji kaynaklarına ulaşabilmek, yakın çevresiyle rekabet edebilmek ve Batı’nın pazarından hisse kapabilmek için[1] çalışırken, durdurulamaz bir süreç içerisindeydi. Yakın gelecekte dünyanın bir numaralı ekonomik gücü olacağına kesin gözüyle bakılan Çin’in en büyük rakibi kuşkusuz ABD’dir. “Küresel güç olma özelliğini kaybetmemek” için Çin’i durdurması gerektiğine inan ABD’nin Çin’i çevrelemeye çalıştığı bir süreç yaşanırken beklenmedik(!) bir şekilde ortaya çıkan “Coronavirüs” nedeniyle ekonomisi durma noktasına gelen Çin ile Türkiye de ithalatı durdurma kararı aldığını açıklamıştır.

Çin’in Ankara Büyükelçiliği’nin "Bu kararı büyük şaşkınlıkla karşılıyoruz. Türkiye'yi ikili ilişkilerimizin iyi gidişatını korumaya çağırıyoruz" açıklaması bazı çevrelerce üstü kapalı şekilde tehdit olarak algılandığı görülmektedir. Çünkü Çin ile irtibatı ve ithalatı kesen 158 ülke içerisinden yalnızca Türkiye’ye karşı bir tepki konulması, bu açıklamanın "Washington'ın isteğiyle mi yapıldı?" sorusunu akıllara getirenler[2] olduğu görülmektedir.

***

Suriye rejim askerlerinin Şubat 2020 sonuna kadar “İdlib gerginliği azaltma bölgesi” dışarısına çekilmesi uyarısında bulunan Türkiye, aksi halde gereğinin yapılacağını da ilan etmiş oldu. Tam da bunlar yaşanırken uzunca bir süredir Türkiye ile sorunlar yaşayan ABD’den ve NATO’dan Türkiye’nin yanındayız mesajlarının gelmesi olayı daha da ilginç hale getirmiştir. Burada şu sorular sorulmalıdır:

-“NATO ve ABD Türkiye’yi Rusya’ya karşı savunurlar mı?”

Cevap; “Hayır. ABD ile Rusya geri planda anlaşırlar, Türkiye açıkta kalır.”

-“Peki ABD ile NATO’nun amacı nedir?”

Cevap; “Türkiye’yi Rusya’dan ayırmak”

***

Türkiye’nin Libya hamlesi ve asker göndermesi gündeme geldiğinde gelişmelerden rahatsız olan Rusya’nın ABD ile gizli pazarlıklarla anlaştıkları değerlendirilmektedir. Libya’nın hiçbir noktasında Türkiye’nin olmasını istemeyen ABD ve Rusya yönetiminin[3], Libya üzerinden Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Kıbrıs politikasında çok önemli bir mevzi kazanacağı bilinciyle hareket ettiği muhakkaktır. Ama daha da önemlisi Coronavirüs nedeniyle Çin ekonomisinde yaşanan daralma nedeniyle yatırımlarını durduran yüzlerce şirket sermayesinin, yeni yatırım bölgesi olarak Kuzey Afrika coğrafyasına yöneleceğinin beklendiğidir.

Çin’de dev yatırımları bulunan Apple, FedEx, Daimler, General Motors, Starbucks, McDonald's gibi şirketlerin 3 hafta gibi kısa sürede 350 milyar Amerikan doları nakit parayı Çin dışına çıkarttığı rapor edilmektedir. Ayrıca yakın gelecekte Çin’den çıkacak sermayenin 1 trilyon Amerikan dolarını bulması beklenmektedir. Dünya sisteminin yeniden inşa edildiği bu günlerde Amerikan üst aklının bu sermayeyi ABD içerisine değil de Kuzey Afrika coğrafyasına yönlendirerek bu bölgenin kendi hegemonyası altında yapılanmasını planladığı değerlendirilmektedir. Dolayısı ile ABD, Çin ile doğrudan savaşmak yerine ekonomik olarak çökerterek durdurmayı tercih ettiği anlaşılmaktadır. Bu sürece Rusya’nın tepki göstermediği görülmektedir. Çin, Coronavirüs ile tamamen durdurulamayacaktır ama ekonomisi çökertilerek ABD tarafından kontrol edilen/edilebilen bir ülke olmasına çalışılacaktır. Ama burada unutulmaması gereken husus “ABD önce düşmanını, rakibini meydana getirir, sonra da budar!” sözünün[4] doğruluğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Sonuç olarak;

Çin’den Libya’ya kadar; Keşmir, Myanmar, Afganistan, Yemen, İran, Irak, Suriye ve Doğu Akdeniz’e kadar geniş bir sahada kargaşa yaşanmakta. Ama beklenmeyen şey Çin’de bir virüs çıkacağı ve dünyanın her bölgesini etkileyeceği olayı olsa gerek. Ama beklenmeyen oldu ve ortaya çıkan Coronavirüs Çin ekonomisini alt üst etti. Şimdilik Çin’in yükselişi durdurulamasa bile oldukça yavaşlatılmış oldu.

Peki neden Çin? Çünkü önlenemez ve durdurulamaz bir ekonomik yükseliş sergileyen Çin, gelecekte ABD’ye rakip olacak yegâne devlet profili sergiliyordu. Bir virüs durdurmaya yetti. Rusya için aynı etki olur muydu? Sorusunun cevabı ise HAYIR olacaktır. Çünkü Rusya’nın bağımlılığı enerji (petrol ve doğalgaz) ihracatçısı olmasıdır. Yani Rusya’nın bağımlılığı enerji sektöründendir ve enerjiye virüs bulaşmaz. Rusya’nın yumuşak karnı olan enerji üzerinden vurulmak istenildiğinde petrol ve doğalgaz fiyatlarının düşürülmesi yeterlidir.

Esasında Çin’in ekonomisi virüs ile vurulurken en büyük enerji ithalatçısı Çin’de enerji talebinin de azalmasıyla düşüş yaşayan petrol fiyatları aynı zamanda Rusya’yı da vurmuştur. Böylece Coronavirüs ile Çin ekonomisi alt üst edilirken, Rusya da dizayn edilmektedir şeklinde değerlendirilmelidir. O nedenledir ki Rusya Libya’da ABD ile birlikte hareket ederek, Türkiye’yi karşısına almayı tercih etmiştir.

Ekonomisi enerjiye bağlı olan Rusya, petrol fiyatlarının ABD tarafından düşürülmemesi karşılığında Türkiye ile anlaşmaya yanaşmayacağı değerlendirilmektedir. Dolayısı ile ekonomisi petrole bağlı diğer ülkeler de ABD’nin Türkiye aleyhine olan her türlü kararını desteklemek durumunda olacakları muhakkaktır. Çünkü petrol fiyatları Amerikan dolarına endeksli olduğu sürece bu tür oyunlar asla bitmeyecektir.

Buradan hareketle, ABD İdlib konusunda Türkiye’nin yanında yer alıyor rolü sergilerken, samimi olmadığı, güvenilemeyeceği Türkiye karar alıcı mekanizmaları tarafından hatırda tutulmalıdır. Çünkü İdlib’te Türkiye’nin yanında yer alıyor profili sergileyen taraflar, Libya’da Türkiye’nin olmasını istemedikleri unutulmamalıdır. Eğer Türkiye İdlib’e operasyon yapmak durumunda kalırsa, Libya politikasında kaybetmesi kuvvetle muhtemeldir. Çünkü İdlib operasyonuna sessiz kalacak olan taraflar (Rusya dahil) karşılığını Libya’da isteyeceklerdir. Zira dünyanın yeni yatırım merkezi olarak seçildiği düşünülen Kuzey Afrika coğrafyasında Türkiye’nin olması istenmeyecektir.

Son söz; Suriye’nin 1918’de işgal edilmesinin ardından Fransız manda yönetiminde olduğu gibi parçalara ayrılarak[5] bölünmek istenildiği anlaşılmaktadır. Bu suretle İsrail’in güvenliğinin garanti altına alınarak, uzun vadede Büyük İsrail’e giden yollara yeni taşlar döşenmektedir.

 

                              

İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi.

 

[1] İsmail CİNGÖZ; “Yükselen Güç Çin-ABD Mücadelesi ve Türkiye”, Ticari Hayat Gazetesi, 02.01.2019.

[2] Ergün DİLER; “Neden İdlib”, Takvim, 12.02.2020.

[3] Ergün DİLER; “Neden İdlib”, a.g.m.

[4] Ergün DİLER; “Matruşka”, Takvim, 14.02.2020.

[5] Ayrıntılı bilgi için bknz: İsmail CİNGÖZ; “Türkiye Suriye İlişkilerinin Dönüşümü – Arap Baharı ve Hatay Faktörü-”, ss.24 ve 143, Yade Akademik, 2018, Ankara.


* 19 Şubat 2020 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi’nde yayınlanmıştır.