Logo
Çağ Üniversitesi
30.07.2020

TRANSATLANTİK EĞİLİMLER 2020 (COVID-19 ÖNCESİ VE SONRASI)

Tuğçe AKBAŞ tarafından

TRANSATLANTİK EĞİLİMLER 2020 (COVID-19 ÖNCESİ VE SONRASI)

 

GMF  (The German Marshall Fund of the United States) tarafından yapılan 2020 Transatlantik Eğilimler raporu yayınlandı. Transatlantik Eğilimlerin bu yayını, pandeminin ve farklı dış politika konularının kamuoyu algıları üzerindeki etkisini ölçmek amacıyla ABD, Fransa ve Almanya'da , Ocak 2020'de ve daha sonrasında Mayıs ayında yapılan anketlerin sonuçlarını içermektedir. Transatlantik Eğilimler 2020 raporunda 5 ana başlık üzerinde durulmuştur. Raporda, “Transatlantik İlişki, Uluslararası Güvenlik ve Savunma, Uluslararası Ticaret, Dijital konular  ve Çin ile İlişkiler ” başlıkları üzerinden transatlantik kamuoyunun fikirleri ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Bu yazıda, Transatlantik Eğilimler 2020 raporunun ana başlıklar üzerinden özetlenmesi amaçlanmıştır.

Transatlantik İlişkiler

Raporda ilk olarak konu başlığı olan transatlantik ilişkiler kapsamında küresel aktör ve etkili aktör kavramlarına odaklanılmıştır. COVID-19 öncesindeki çalışmalara göre, kamuoyunun büyük çoğunluğu (Amerikalıların %85’i, Almanların %62’si Fransızların ise %67’si),  ABD’nin küresel alanda en önemli ve etkili aktör olduğunu belirtmiştir. COVID-19 sonrası çalışmalara bakıldığında, ABD en etkili aktör sıralamasında tekrardan ilk sırada yer almaktadır. Fakat pandemi sonrası dikkat çeken ve değişen durum, ABD’nin en etkili güç olduğunu düşünenlerin oranının azalması ve bu görüşlerin Çin’e doğru kaymasıdır. Örneğin, ABD kamuoyunun pandemi öncesindeki görüşlerinde, Çin’in  %6’lık ABD’nin %85’lik bir oranı varken koronavirüs krizi sonrasında , ABD’de Çin’in en etkili güç olduğunu düşünenlerin oranı %14’e yükselmiştir. ABD, Almanya ve Fransa kamuoyuna bakıldığında, Çin’e karşı olan eğilim en çok Fransızlarda artış göstermiştir. Pandemi sonrası, Fransızların %28’i Çin’in küresel alanda en etkili ve en önemli aktör olduğunu belirtmiştir.

COVID-19 öncesi çalışmalara bakıldığında, Amerikalılar İngiltere’nin Avrupa’da en etkili ülke olduğunu düşünmektedir. Ancak Amerikalıların aksine hem Almanya hem de Fransa, Avrupa’da en etkili aktörünün Almanya olduğunu belirtmiştir. Koronavirüs krizi sonrasında genel görüşlerde pek değişiklik olmasa da bu krizi iyi yöneten Almanya’nın Avrupa’nın lideri olduğunu düşünenlerin oranı hayli artmıştır.

COVID-19 öncesi dönemde transatlantik işbirliği gerektiren konu sorusuna ilişkin, Almanya ve Fransa’da  iklim değişikliği, ABD de ise iklim değişikliği, terörle mücadele ve istihbarat paylaşımı konuları öne çıkmıştır. COVID-19 sonrasında ise ABD kamuoyunun çoğu (%29) sağlık krizlerinde işbirliği yapmanın daha önemli olduğunu düşünmeye başlamıştır. Koronavirüs kriziyle beraber görülen ekonomik gerilemenin de etkisiyle bir diğer işbirliği gerektiren konu olarak  ticareti önceleyenlerin oranı artmıştır. Pandeminin küresel etkisi, diğer küresel sorunları arka planda bırakacak bir etki yaratmıştır dolayısıyla sağlık krizleri daha çok konuşulur hale gelmiştir.

Pandemi Öncesi

Pandemi sonrası

Uluslararası Güvenlik ve Savunma

Uluslararası güvenlik ve savunma başlığı altında kamuoyuna NATO’nun kendi ülkelerinin güvenliği açısından ne kadar önemli olduğuna dair bir soru yöneltilmiştir. Amerikalılar (%70) ve Almanların (%74) çoğu NATO’nun ülkelerinin güvenliği açısından önemli bir rol oynadığını belirtmiştir fakat Fransa’da oranlar daha düşüktür. Avrupa Ordusu fikrini ortaya atan lider Macron’un ülkesi Fransa’da sadece  %53’lük bir kısım NATO’nun önemli olduğunu dile getirmiştir. Bir diğer dikkat çeken durum ise Fransızların %22’sinin NATO’nun ne olduğuna dair bir fikri bulunmamasıdır.

Çoğu zaman tartışmalara konu olan, Amerika Birleşik Devletleri’nin Avrupa'nın savunması ve güvenliğindeki yeri ve Avrupa savunmasına ne kadar dahil olmalı meselesi de transatlantik kamuoyuna yöneltilen sorulardan birisi olmuştur. Amerikalıların ve Almanların çoğu (%59) özellikle de Almanya’da merkez sağ seçmenlerinin büyük bir kısmı ABD’nin Avrupa güvenliği ve savunmasına katılımını desteklemektedir. NATO konusundaki tutumdan da anlaşılacağı üzere Avrupa bağımsızlığından sık sık söz eden Fransa’da %45’lik bir kesim ABD’nin katılımını desteklediğini belirtmiştir.

Münih Güvenlik Konferansı’nda açıklanan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün (IISS), 2019 dünya genelinde savunma harcamaları raporuna göre savunma harcamalarında son on yılın en yüksek artışı görülmüştür. Raporda en yüksek artışı gösteren ülkelerin başında ise ABD gelmektedir (Gönültaş & Karadağ, 2012). Savunma harcamalarının yüksek artış gösterdiği bu dönemde, transatlantik kamuoyuna ülkelerinin savunma harcamalarına ilişkin ne düşündükleri sorulmuştur. ABD’ de Cumhuriyetçiler (%35) savunma harcamalarının daha da arttırılması gerektiğini Demokratlar(%37)  ise azaltılması gerektiğini belirtmiştir. Almanya ve Fransa verilerine göre ise sağcı partiler savunma harcamalarının artırılması gerektiğini düşünmektedir.Bununla birlikte Almanya sol partileri savunma harcamasındaki artışa karşı çıkmaktadır. Fransa’daki sol partiler ise %45’lik bir oranla mevcut savunma harcamalarının korunması gerektiğini belirtmiştir.

Uluslararası güvenlik ve savunma başlığı altında son olarak transatlantik kamuoyuna  “İran’ın nükleer silaha erişimi kısıtlamak, Suriye krizi, Sahel, Afganistan ve Ukrayna’daki çatışmalar, Güney Çin Denizi’ndeki anlaşmazlıklar, Kore Yarımadası’ndaki gerginlik” başlıklı 7 güvenlik konusu üzerinden ülkelerinin belirtilen sorunlara ilişkin katılımını arttırıp arttırmaması gerektiği sorulmuştur. Üç ülkede de “ İran’ın nükleer silahlara erişimini kısıtlamak” konusunun daha çok endişe yarattığı görülmüş ve katılımcıların çoğu ülkelerinin konuya olan katılımını arttırması gerektiğini belirtmişlerdir. Öyle ki Fransızların üçte biri uluslararası güvenlik konularına daha az katılım isterken yalnızca İran konusunda katılımın yüksek oranda (%28) destekledikleri görülmektedir. Ayrıca raporda bu sorunun Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden hemen sonra sorulduğu ve bu gerginlik sebebiyle endişe seviyelerinin daha yüksek olduğu da açıkça belirtilmektedir. Bu verilerde dikkat çeken durum Almanların diğerlerine göre uluslararası güvenlik konularına katılımı artırma konusunda daha istekli ve kararlı olmalarıdır. Örneğin, verilere göre Almanların %49’u Suriye krizi konusunda Almanya’nın katılımını arttırması gerektiğini ifade etmiştir. Fransızların ve Amerikalıların çoğu, Almanların aksine İran konusu hariç uluslararası güvenlik konularına olan katılımın azaltılmasını veya mevcut durumun sürdürülmesi gerektiğini düşünmektedir.

Uluslararası Ticaret

Uluslararası ticarete ilişkin ilk olarak transatlantik kamuoyuna ABD ve AB arasındaki ticaret ilişkisinin ne kadar dengeli olduğu sorulmuştur. COVID-19 öncesinde Amerikalıların ve Almanların çoğu bu ticari ilişkiyi eşit durumda dengeli bir pozisyonda bulduklarını belirtmiştir. Bunun aksine, Fransızlar (%47) ise bu ticaret ilişkisinde Fransa’nın dezavantajlı olduğunu ifade etmiştir. Salgın sonrası ABD’yi daha avantajlı bulan Amerikalılarda %4’lük bir artış gözlemlenmiştir. ABD ve AB arasında ticaret anlaşmasına destek verilip verilmediğine ilişkin ise üç ülkenin de Atlantik ötesi ticaret anlaşmasını  (Atlantik ötesi ticaret ve Yatırım Ortaklığı- TTIP) desteklediği görülmektedir. Genel olarak bakılacak olursa, koronavirüs krizinin küresel ticarete, tedarik zincirine ve ekonomilere olumsuz etkisine rağmen COVID-19 sonrası verilere göre ticaret konusunda genel görüşler değişmemiştir.

Dijital Konular ve Eğilimler

Katılımcılara dijital konulara ilişkin, ABD’nin büyük teknoloji şirketleri tarafından ülkelerinde ödenen vergi oranı hakkında ne düşündükleri sorulmuş ve üç ülkede de çoğu katılımcının artan vergileri desteklediği görülmüştür.

Diğer bir yandan etkisini sürekli arttıran dijitalleşmenin yarattığı sorunlar kapsamında, kişisel verilerin korunması, sahte haberlerin yayılması ve siyasi manipülasyon, yapay zekanın gelişiminden kaynaklanan iş kaybı,  siber saldırılar ve sosyal medya bağımlılığı gibi konu başlıkları belirlenmiş ve kamuoyunun hangi konuda daha çok endişe duyulduğu incelenmiştir. Bu bağlamda genel olarak transatlantik kamuoyunun büyük oranda endişe duyduğu üç konu sırasıyla kişisel verilerin korunması, sahte haberlerin yayılması- siyasi manipülasyon ve siber saldırı olmuştur. Avrupa Genel Veri Koruma Yönetmeliğine rağmen Fransa’da %46, dijital gizlilik alanında daha iyi olan Almanya’da ise %30’luk bir kesim kişisel veriler konusunda çok endişe duymaktadır. Yapay zekadan kaynaklanan iş kaybı konusunda ise Fransızlar ve Amerikalılar %70 oranlarında endişe duyarken Almanların yalnızca %59’u kaygılanmaktadır.

Son zamanlarda ülkemizde de sık sık gündeme gelen sosyal medya düzenlemesi konusu da Transatlantik  Eğilimler raporunda yer almaktadır. Bu konuya ilişkin, katılımcılara sosyal medya içeriğinin düzenlenmesinden kimin sorumlu olması gerektiği sorulmuştur. Üç ülkede de çoğu katılımcı (Fransa’da %35, Almanya’da 31, ABD’de %49) düzenleme konusunda sosyal medya şirketlerini desteklemektedir. Bununla birlikte, Fransa’da %23, Almanya’da %19 ve ABD’de %21 ‘lik bir oranla, sosyal medya içeriğinin ulusal hükümetin düzenlemesi gerektiğini belirten katılımcılar da olmuştur.

Çin ile İlişkiler

COVID-19 öncesinde yapılan anketlerde katılımcıların çoğu (Fransa %48, Almanya’da %50, ABD’de %46) Çin’in artan etkisinden ve Çin’in yükselişinden memnun olmadığını ifade ederek bu durumu olumsuz olarak nitelendirmiştir. Sonuçlara bakıldığında, Çin konusunda kuşaksal bir farkın olduğu da görülmektedir. Genç nüfus, Çin’in artan etkisine karşı daha olumlu görüşler bildirirken, 55 yaş ve üstü bu konuyu net bir şekilde olumsuz olarak nitelendirmektedir.

Koronavirüs krizi ile birlikte, Çin’in artan nüfuzu daha çok konuşulmaya başlanmıştır. Kimi uzmanlar bu krizin Çin’in yükselişine avantaj sağlayacağını düşünürken kimileri ise politik psikoloji kavramına vurgu yaparak, virüsün çıkış noktası olan, birçok eleştiri ve suçlamalarla karşı karşıya kalan Çin’in bu durumdan olumsuz etkileneceğini belirtmiştir. Nitekim anketin COVID-19 sonrasındaki verilerine bakıldığında, Çin’e karşı olumsuz görüşlerin arttığı açıkça görülmektedir.

Son olarak katılımcılara ülkelerinin belirtilen konular çerçevesinde Çin’e karşı tutumunun ne düzeyde olması gerektiği sorulmuştur.  Bu soruya ilişkin genel tabloya bakıldığında, katılımcılar ülkelerinin Çin’e karşı daha sert tutum sergilemesi gerektiğini belirtmiştir. Özellikle siber güvenlik, iklim değişikliği ve insan hakları konusunda Çin’e karşı daha sert olunması gerektiğini düşünenlerin oranı yüksektir. Çok az sayıda katılımcı (%10’dan daha az), Çin’e karşı daha yumuşak bir tavırla yaklaşılması gerektiğine inanmaktadır.

Genel olarak anket bazında, Çin’in yükselişine ve küresel alanda kazandığı etkiye karşılık belirtilen düşünceler ve kamuoyu algısı bağlamında karşımıza iki sonuç çıkmaktadır. Koronavirüs krizi neticesinde Çin’e karşı olumsuz düşünenlerin oranı yükselmiştir. Ancak bu negatif etkiyle beraber COVID-19 sonrası dönemde, Çin’in en etkili küresel aktör olduğunu belirtenlerin ve bu algıya sahip olanların da artış gösterdiği  açıkça görülmektedir.

 

 

Kaynakça

 

Bertelsmann Foundation, T. G. (2020). The German Marshall Fund of the United States Transatlantic Trends 2020.  Erişim adresi:   https://www.gmfus.org/publications/transatlantic-trends-2020

Gönültaş, B. & Karadağ, C. (2012). Erişim adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/kuresel-askeri-harcamalar-yuzde-4-artti/1734336

 

 

 

Tuğçe AKBAŞ

YAZAR HAKKINDA

Güney Güvenlik Okulu Danışma Kurulu Başkanı ve Ortadoğu Masası Sorumlusu.