Logo
Çağ Üniversitesi
23.05.2020

KÜRESEL GÜÇLER SURİYE’DE NEYİN PEŞİNDE? (İsmail CİNGÖZ)

KÜRESEL GÜÇLER SURİYE’DE NEYİN PEŞİNDE?*

İsmail CİNGÖZ

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Fransız Manda yönetimine geçen Suriye, ABD ve Rusya’nın gayretleriyle 1944 yılında bağımsızlığını elde edebilmiş olsa da 5 Nisan 1946 tarihinde son Fransız askeri birliğinin ayrılmasıyla ancak tam bağımız bir devlet olabilmiştir. Suriye Arap Cumhuriyeti adıyla tarih sahnesine çıkan Suriye’de bağımsızlığın ilk yılları oldukça çalkantılı geçmiş, mezhepsel mücadeleler nedeniyle ardarda darbeler yaşanırken bir taraftan da İsrail’in genişleme hedefli saldırılarına maruz kalmıştır.

Suriye siyasetinde 1950’lerin ortasından itibaren etkin olmaya başlayan Baas Partisi 8 Mart 1963 darbesi ile iktidara gelmiş ve bir daha iktidarı bırakmamıştır. Arap milliyetçiliğini savunan Pan-Arabizm ile Suriye Milliyetçiliğinden yana fikir ortaya koyan Yeni Baas oluşumu arasında yaşanan mücadeleler 1966’da yeni ve kanlı bir darbeyi getirmiştir. Salah Cedid ve Hafız Esad liderliğinde iktidarı ele geçiren Yeni Baas’çılar içerisinde bu defa Hafız Esad, Salah Cedid ve Muhammed Ümran gibi güçlü subayların Alevi (Nusayri) oldukları dikkat çekmektedir[1].

İktidarda bulunan Yeni Baas içerisinde sivil-askeri kanat arasında yaşanan mücadelelerden istifade eden Hafız Esad, 13 Kasım 1970 tarihinde en yakın dava arkadaşı Salah Cedid’e karşı Suriye tarihindeki son darbeyi yaparak iktidar koltuğunu bırakmamak üzere ülke yönetimini ele geçirmiştir. Darbe sonrası Nusayri eksenli mezhepçi bir yapılanma ile halkın geleceğini tahakküm altına alın Hafız Esad, 10 Haziran 2000 tarihinde vefat edene kadar iktidarda kalmıştır.

Hafız Esad, iktidara geldiğinde ilk olarak 1939’da Türkiye’ye bağlanan Hatay’ın statüsünü tanımadığını ve 23 Haziran 1939 paylaşım antlaşmalarını kabul etmediğini açıklamıştır. Sovyet Rusya ile yakın ilişkiler geliştiren Esad, Sovyetlerin desteği sayesinde gücünün çok üzerinde ve etkili bir dış politika yürütmeyi başarabilmiştir. Irak-İran savaşında İran’ı desteklemiş ve ABD ile İsrail’e karşı stratejik işbirliği ile bölgede etkin dış politika yürütebilmiştir[2].

Babasının yerine 20 Haziran 2000 tarihinde Suriye’de iktidara gelen Beşşar Esad ise Arap Baharı olaylarının sirayeti nedeniyle Mart 2011’den itibaren iç savaş halini almış olan olaylarla ve iktidarını koruyabilmek adına mücadele etmektedir. Suriye’de masum halk gösterileri şeklinde başlayan olaylar henüz çözülmüş değildir. Çünkü kendi iç dinamiklerine bir de küresel sermaye destekli emperyalist devletlerin dahil olması nedeniyle Suriye olaylarının, çözümden ziyade çözülmemesi üzerinden sürdürülen bir güç mücadelesi yaşandığı görülmektedir.

Sürecin kendi çizgilerinde ve kontrollerinde ilerleyebilmesi için onlarca örgütü sahaya sürerek vekalet savaşı yürüten emperyalist devletlerin amaçları zamanla bir bir ortaya çıkmaktadır. Zira en son ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve DEAŞ ile Mücadele Koalisyonu Temsilcisi James Jeffrey’den bir itiraf gelmiştir. Jeffrey Washington merkezli Hudson Enstitüsünde yaptığı bir konuşmada; “ABD'nin Suriye'deki politikasının bölgedeki düşmanlarına baskı uygulamak olduğunu” belirtmesinin ardından “ABD'nin Suriye'de askeri varlığını devam ettireceğini ve amaçlarının Suriye'de savaşı Rusya için çıkmaz haline getirmek” sözleri[3] pek şaşırtıcı olmasa da malumun ilanı olması açısından önemlidir.

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın kendi iktidarını sürdürebilmek adına orduyu ve yandaş örgütleri kendi vatandaşlarının üzerine sürmesi ile başlayan sert müdahale süreci yaşanırken İran, Rusya ve ABD ile Avrupa ülkeleri başta olmak üzere bölgede çıkar ve menfaatleri olan her devlet kendilerine bağlı onlarca örgütü Suriye sahasına sürmüştür. Öyle ki bu örgütlerden kimin kimle mücadele ettiği belirsiz hale gelirken bir taraftan da küresel güçlerin yeni yeni üsler inşa ederek Suriye topraklarını kendi aralarında (ilhak olmaksızın) zımnen paylaşmaya başladıkları görülmektedir.

2010 öncesinde Rusya’nın Suriye’de yalnızca Tartus Deniz Üssü vardı. 9 yılı geride bırakan süreç içerisinde Rusya, Suriye içlerinde yeni yeni askeri kontrol sahaları ve üsler inşa ettiği bilinmektedir. Lazkiye Limanı yakınlarında konuşlu Hmeymim Hava Üssü, 2017’den itibaren Rus hava üssüne dönüştürülmüştür. Ayrıca Rusya, Suriye içerisindeki çatışma bölgelerinde geçici adı altında konuşlandırdığı 12 askeri üssü ile Suriye rejiminin askeri operasyonlarına destek vermektedir. ABD’nin de Menbiç, Ayn-İsa, Ayn-Arap, Rakka, Deyre Zor, Resul Ayn, Haseke bölgeleri başta olmak üzere bir çok askeri üssüne ilaveten Deyre Zor bölgesine yenilerini inşa çalışmaları vardır. Ayrıca İran ise Şam, Humus, Halep, Hama ve bazı çatışmalı bölgelerde neredeyse 20’ye yakın üs inşa etmiştir. Suriye olaylarının Türkiye açısından artık beka sorunu halini alması üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri Fırat’ın batısından Hatay’a kadar olan sahaya değişik tarihlerde askeri harekatlar düzenlemek zorunda kalmış ve uluslararası hukuk normları çerçevesinde geçici olarak askeri birlikler konuşlandırmıştır. Türkiye ayrıca Astana ve Soçi Mutabakatları kapsamında İdlib Bölgesine 12 gözetleme noktaları inşa etmiştir[4].

Suriye sahasında onlarca örgütle mücadele amacıyla Suriye rejim kuvvetlerine ve Suriye muhalifleri tarafından oluşturulan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’na ilaveten; Rusya, İran, ABD ve Türkiye’nin askeri birlikler konuşlandırmasına rağmen olayların durdurulamamış olması düşündürücü olsa gerek. Covid-19 salgını ile birlikte olaylarda gözle görülür derecede azalma eğilimi görülmeye başlamasıyla birlikte müttefikler arasında yaşanan görüş ayrılıkları da yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlamıştır.

Son günlerde Rusya-İran-Suriye Rejimi arasında mevcut görüş ayrılıklarının artış eğiliminde olduğu anlaşılmaktadır. 2011’den itibaren Suriye sahasında Esad rejiminin yanında yer alıyor olsalar da Rusya ile İran’ın Suriye’deki hedeflerinin örtüşmediği bilinmektedir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından oluşan iki kutuplu dünya sisteminde Rusya tarafında yer alan Suriye, Rusya ile 70 yılı bulan bir müttefiklik ilişkisi yaşamaktadır ve Rusya 2011’den itibaren yeni kazanımlar elde eden ve bölgede nüfuz kazanan ülke olarak kazançlı çıkmış görülse de Beşşar Esad’ı artık istemediği dillendirilmeye başlanmıştır[5].

Mezhepsel bağların da etkisiyle Suriye ile köklü bağları olan İran’ın da farklı hedeflerinin olması Rusya’yı rahatsız etmektedir. Çünkü Suriye sahasında varlığını güçlendirerek Suriye pazarına hâkim olmak isteyen İran; Tahran-Bağdat-Şam hattından demiryolu ve İran-Halep-Lazkiye üzerinden Suriye M4 ve M5 karayolu otoban ağı kurulmak suretiyle iki koldan Akdeniz’e çıkış kapısı projesi bulunmaktadır. Bu nedenle İran’ın, Halep ve Şam’a büyük askeri üsler inşa etmesi Rusya’yı rahatsız ediyor[6] olsa da Ortadoğu coğrafyasında hala Rusya’nın İran’a, İran’ın da Rusya’ya ihtiyacı olduğu muhakkaktır.

Ancak uzunca bir süredir ABD yaptırımlarına maruz kalmakta olan İran’ın, bu nedenle ekonomik olarak ciddi manada sarsıldığı muhakkaktır. Ekonomisi zayıflamış olan İran da mecburen başta Suriye olmak üzere farklı cephelerde devam eden savaş ve çatışmalara harcadığı kaynakları azaltmak zorunda kalması, İran Devrim Muhafızları ile bölgede desteklediği milis kuvvetlerinin askeri ve psikolojik olarak zayıflamasına sebep olmaktadır[7]. Bu durum İran’ın bölgesel güç olma ve Şii Hilali hedeflerini olumsuz etkilemektedir.

ABD yaptırımları nedeniyle ekonomik olarak sıkıntı içerisinde olan İran’dan eskisi kadar destek görememesi Suriye rejimini Rusya ile Çin ekseninde hareket etmeye mecbur kılmaktadır. Rusya tarafından son zamanlarda Esad ve rejiminden rahatsızlık duyulduğu uluslararası basın kuruluşlarına sızdırılmaya başlanmış olsa da Rusya’nın Suriye’den vazgeçmesi mümkün değildir. Her şeye rağmen Suriye’de askeri varlığını arttıran Rusya’nın ulusal ve bölgesel çıkarları bunu gerektirmektedir.

Rusya, askeri yapılanmasını kuvvetlendirerek Suriye rejimine dışarıdan bir müdahaleyi imkânsız hale getirirken bir taraftan da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki (BMGK) veto hakkına sahip olmasından da istifade ile uluslararası müdahale kararlarını engelleyeceğini göstermektedir. Çünkü Suriye rejiminin düşürülmesi halinde Rusya, bölgedeki stratejik üstünlüğünü, Akdeniz kıyılarında olanlar başta olmak üzere askeri üslerini, silah ihracatında %37 paya sahip Suriye pazarını ve Suriye ordusu üzerindeki kontrol gücünü de kaybedeceğini[8] çok iyi bilmektedir.

Esad rejiminin sonlandırılması üzerine uluslararası bir çok senaryonun uzunca bir süredir değerlendirildiği bilinmektedir. Rus basınında Esad’ın yönetim kapasitesini sorgulayan değerlendirmeler incelendiğinde Rusya’nın alternatif isimler üzerinde çalıştığı görülmektedir. Ulusal Güvenlik Dairesi Başkanı Ali Memluk, Genel Güvenlik Müdürü Muhammed Dib Zeytun ile Esad’a karşı kampanya yürüten Şamlı işadamı Fahd el Masri isimleri ön plana çıkartılarak Esad’ın yerine hangisinin gelebileceği değerlendirmeleri yapılmaktadır.

Ulusal Güvenlik Dairesi Başkanı Ali Memluk’un iktidara getirilmesi halinde Rusya açısından mevcut düzenin devamlılığının sağlanabileceği ve Suriye’ye uygulanan diplomatik yaptırım ve tecritin kaldırılarak ülkenin yeniden inşa sürecine gireceği öngörülmektedir. Suriye’nin muhalif isimlerinden Dr. Kemal Lebvani’nin de Ali Memluk üzerinde uzlaşı sergilediği servis edilmekte hatta iddialı bir şekilde Esad’ın tasfiyesi için Haziran 2020 tarihi verilmesi dikkat çekmektedir[9].

Ali Memluk’un Rusya kadar İran’a da yakın olarak biliniyor olsa da Dr. Kemal Lebvani’nin Suriye’yi İran’dan uzaklaştıracak kişi olacak bir misyonu olduğunu beyan etmesi ilginç görülmektedir. Memluk haricinde alternatif olarak Genel Güvenlik Müdürü Muhammed Dib Zeytun’un adı da geçiyor. Bu arada İsrailli araştırmacı Edy Cohen’in Fransa ve İsrail ile işbirliği halinde olduğu bilinen Şamlı işadamı Fahd el Masri’nin Esad’a alternatif isim olduğunu duyurması, olayı daha ilginç hale getirmektedir[10].

Esad’ın yerine gelmesi / getirilmesi muhtemel isimler tartışılırken esasında Rusya daha önceden Haziran 2021’de yapılması öngörülen Suriye Devlet Başkanlığı seçimlerine kadar Esad’ın iktidarda kalmasını planlıyordu. Fakat son aylarda yaşanan ekonomik bozulmalar, yaygın yolsuzluk iddiaları ve Esad ailesi içinde yaşanan sorunlar nedeniyle Rusya’nın kendi iradesi dışında bir değişiklik olmaması için proaktif çıkış yaptığı anlaşılmaktadır. Zira ABD Başkanı Donald Trump’ın, 2020 savunma bütçesine eklettiği ve 21 Aralık 2019’da imzaladığı "Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası" ile Suriye’deki yatırımlarının tehlikeye gireceği endişesine kapılan Rusya, Suriye’de kendi kontrolünde bir iktidar değişikliği istediği değerlendirilmektedir.

Suriye üzerine bu gelişmeler cereyan ederken ABD ile Fransa’nın ise başka planları olduğu görülmektedir. Zira Suriye sahasında faaliyet yürüten Kürt siyasi parti ve oluşumlarını bir araya getirerek “PKK/YPG’yi meşrulaştırmak” için ABD’nin büyük paralar ve silahlarla desteklediği 11 partiden müteşekkil Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) içerisine dahil etmek istemektedirler. Çünkü son zamanlarda Türkiye’nin bölgede terör ve şiddet olaylarına izin vermeyen hamleleriyle küresel güçleri de karşısına alarak uygulamaya koyduğu “Yeni Bölge Siyaseti” ABD ile Fransa’yı bu hamleyi yapmaya itmiştir. Türkiye’nin “Yeni Bölge Siyaseti”, PKK/YPG ile birlikte vekalet savaşları ile Ortadoğu coğrafyasını yeniden dizayn etmeye çalışan küresel güçleri de rahatsız ettiği muhakkaktır[11].

Sonuç olarak;

Suriye’de 50 yılı aşkın bir süredir mezhepsel eksenli olarak inşa edilen yapılanma ile etnik, dini ve mezhepsel demografisi olayların kolaylıkla sonlanmasına müsaade etmemektedir.

Rusya Esad’dan vazgeçebileceğini ve yeni isim arayışları içerisinde olduğu şeklindeki haberleriyle Esad rejimine “İktidarda kalabilmen bana bağlı” mesajı içeriyor da olabilir. Dolayısı ile Suriye’de iç ve dış hamlelerinde Rusya’nın es geçilemeyeceği ortaya konulurken, bir taraftan da hazırlanmakta olan yeni Suriye Anayasası, reformlar ve yolsuzlukla mücadelelerde ivedilikle somut adımlar atılması için bir güdüleme taktiği olasılığı kuvvetle muhtemel görülmektedir.

Ancak Beşşar Esad’ın yeni anayasa yürürlüğe girmeden seçimlere girmek istiyor olsa da Türkiye dahil bir çok kesimin hukuksal ve siyasi güvencelerle insanların evlerine dönerek seçimlere dahil olabilmelerinin sağlanarak ve Esad’ın aday olmadığı şeffaf bir seçim istediği bilinmektedir.

Türkiye en uzun sınır komşusu Suriye’de sağlanacak istikrar ile kendi güvenliğini garantiye alacak şekilde tek taraflı olarak hamleler yapmaktadır. İsrail’in stratejisi İran ve İran’a bağlı silahlı gruplarla mücadele ile kendi güvenliğini sağlama endekslidir. Rusya ise 1950’lerden itibaren yerleştiği ve Akdeniz’e çıkış kapısı olan Suriye’yi kaybetmeme adına hamleler yapmaktadır. Dolayısı ile Rusya Esad’ı çıkarlarına hizmet için bir sigorta olarak görmektedir. Lakin çıkarlarına hizmet edeceğini garantileyecek bir ismin iktidara gelmesi halinde bir değişiklikte beis görmeyeceğini de son zamanlardaki tavırları ile sergilemesi, Esad’ın iktidardan indirilebileceği şeklinde okunmaktadır.

İran eksenli Suriye değerlendirilecek olursa; yaptırımlar ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle Şii etkisinin Suriye’de azalacağını beklemek yanlış olacaktır. Zira bölgesel güç olma yolunun Şii Hilali stratejisinden geçtiğine inanan İran’ın, mezhepsel bağları nedeniyle Suriye dahil bölgede siyasal mezhepçilik eksenli yayılma siyasetinden vazgeçmeyeceği muhakkaktır. İran’ın siyaseti en fazla İsrail’i rahatsız ediyor görülse de İsrail uluslararası arenada Yahudi milliyetçiliğinin diri tutulması için İran’ın politikalarını kendi lehine kullanırken, İsrail düşmanlığı üzerinden Şii Hilalinde nüfuzunu arttırabilmek için İran’ın da bu siyaseti kullandığı bir gerçektir.

ABD ise PKK/YPG ve diğer Kürt oluşumları kartı ile bölgede kalıcı olabilmek ve yeraltı kaynaklarını sömürebilmek adına milyarlarca dolar harcamaktan ve silah mühimmat yardımı yapmaktan çekinmemektedir. 19’uncu yüzyıldan gelen bir alışkanlıkla Fransa’nın da Ortadoğu’ya sirayet edebilmek amacıyla ABD ile birlikte hareket ettiği görülmektedir.

Son söz olarak; Suriye hala küresel güçler tarafından nüfuz mücadele sahası olarak kullanılmaktadır ve bir süre daha devam edeceği görülmektedir. Suriye’nin yeniden inşa süreci kolay olamayacaktır ama Türkiye Suriyeli sığınmacıların tekrar ülkelerine dönüşlerinin sağlanmasını ve Suriye Türklerinin anayasal haklarının garanti altına alınana kadar Suriye’den çekilmeyeceğini her fırsatta deklare etmelidir.

                       

İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc. – BULTÜRK Ankara Temsilcisi.

 

[1] NTV; “Suriye’nin Yarım Asırlık Muhalefeti”, 30.11.2011,

https://www.ntv.com.tr/dunya/suriyenin-yarim-asirlik-muhalefeti,jvroUZlkXEaUYoUHSF0Fiw

[2] İsmail CİNGÖZ; “Türkiye Suriye İlişkilerinin Dönüşümü Arap Baharı ve Hatay Faktörü”, s. 40, Yade Akademik, 2018, Ankara.

[3] Kasım İLERİ; “ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi: İşim Suriye'de Savaşı Ruslar İçin Çıkmaz Haline Getirmek”, A.A., 14.05.2020.

[4] Haber Türk; “ABD, Rusya ve İran'ın Suriye'de Üs Kurma Yarışı”, 08.10.2018.

[5] Deutsche Welle Türkçe “Putin Artık Esad'ı İstemiyor Mu?”, 14.05.2020.

[6] Namık DURUKAN; “İran’dan Akdeniz’e Açılma Adımları...”, Milliyet Gazetesi, 15.05.2020.

[7] Sabir ASKEROĞLU; “Suriyede Güç Mücadelesi: Aktif Caydırıcılıktan Önleyici Saldırıya İsrail’in Yeni Suriye Stratejisi”, KAFKASSAM, 18.05.2020.

[8] Seda TÜRKOĞLU; “Suriye, Rusya İçin Neden Önemli?”, Sözcü Gazetesi, 7.10.2015.

[9] Fehim TAŞTEKİN; “Putin, Esad’ı gözden çıkarıyor mu?”, Duvar Gazetesi, 23.04.2020.

[10] Fehim TAŞTEKİN; “Putin, Esad’ı gözden çıkarıyor mu?”.

[11] Mahmut ÖVÜR; “ABD ve Fransa Suriye’de Neyin Peşinde?”, Sabah Gazetesi, 17.05.2020.

 

* 20 Mayıs 2020 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi’nde yayınlanmıştır.