Logo
Çağ Üniversitesi
23.06.2020

ABD BAŞKANLIK SEÇİMLERİNİN TÜRKİYE İÇİN ÖNEMİ (İsmail CİNGÖZ)

ABD BAŞKANLIK SEÇİMLERİNİN TÜRKİYE İÇİN ÖNEMİ*

İsmail CİNGÖZ

Yaklaşmakta olan Başkanlık yarışı öncesinde gözlerin çevrildiği Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Minneapolis Eyaletinde Polis memuru Derek Chauvin'in 25 Mayıs 2020 tarihinde siyahi Amerikalı George Floyd'u gözaltına alırken öldürmesinin ardından başlayan protestolar ve halk eylemleri nedeniyle dünya kamuoyunun yoğunlaştığı bir dönemde yaklaşan seçim sürecinin daha bir dikkatli takip edileceği muhakkaktır. Çünkü ilk yazılı anayasaya sahip olmasına ve anayasal olarak eşitlik ilkesinin benimsenmesine rağmen ABD günlük hayatında hala ırkçılık probleminin devam ediyor olması “demokrasi havariliği” yapan ABD’nin ikiyüzlülüğünü ortaya seren en önemli somut olay olması açısından önem arz etmektedir. George Floyd'un öldürülmesiyle başlayan olayların devam ettiği süreç içerisinde Amerikan polislerinin şüpheli gördükleri siyahileri öldürmelerinin halen devam ediyor olması da dikkat çekmektedir.

ABD’de ırkçılık konusunun daha iyi anlaşılabilmesi için Amerikan tarihinde uygulanan kölelik sistemi ile yasal olarak eşitlik ilkesi kabul edilmesine rağmen hala devam eden ırkçılık sürecinin analiz edilmesinde fayda vardır.

Cristopher Columbus (Kristof Kolomb)'un deniz yolu ile Uzakdoğu’ya yeni ticaret rotası keşfi için İspanya Krallığı’nın sponsorluğunda 1492 yılında sürekli batı istikametinde yola çıkarak, 12 Ekim 1492 yılında Bahama Adaları’na ulaşması ile keşfedilen Amerika Kıtası’na, kısa süre içerisinde Avrupa ülkelerinden yerleşmeler de başlamıştır. Önce İspanya ve Fransa, Kuzey ve Güney Amerika’da kolonileştirme ve ticari amaçlı yerleştiler. Ancak bu iki ülkeden sonra Amerika’ya çıkan İngiltere’nin, hakimiyet temelli tarım ekonomisi uygulayarak yaklaşık 250 yılda neredeyse bütün Kuzey Amerika’yı kendine bağlı koloni haline getirdiği görülmektedir. Bu arada Portekiz’in Brezilya bölgesini sömürgeleştirme süreci yaşanmıştır.

Kolonileştirme sürecinde beyaz adam; sömürgeciliği, kan, vahşet ve gözyaşını, Kızılderililere uygulanan soykırımları ve tecavüzleri de beraberinde getirirken[1], Avrupa ülkelerinin Amerika Kıtası’nın paylaşımı için birbirleriyle de kanlı savaşları yaşanmıştır. Beyaz adamın öldürmediği ve sağ yakaladığı Kızılderilileri köle olarak ağır işlerde çalıştırdığı veya Avrupa ülkelerine sattığı[2] da görülmektedir. Beyaz adam gelmeden önce Amerikan yerlileri arasında da kölelik sistemi uygulanıyordu. Yani kölelik sistemine pek de yabancı değillerdi. Kendi aralarında yaptıkları savaşlarda sağ ele geçirdikleri düşman kabile mensupları köle olarak tutuluyordu. Azteklerde ise esirlerden kurban etme ritüelleri olduğu bilinmektedir.

Beyaz adamın kötü muameleleri ve Avrupa’dan gelen salgın hastalıklar nedeniyle yerli kölelerde yaşanan can kayıpları nedeniyle iş gücü eksiğini gidermek için Afrika Kıtası’ndan yoğun bir köle ticaretine sahne olan Amerika Kıtası’nda 18. Yüzyıl başlarına gelindiğinde köle miktarının, bazı kaynaklara göre 12 milyona ulaştığı görülmektedir ve köle ticareti 1807 yılına kadar devam etmiştir.

Zamanla kölelik karşıtı girişimler Amerika’da ve Avrupa ülkelerinde giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. 13 Koloni'nin Büyük Britanya Krallığı'ndan ayrı olarak bağımsızlıklarını ilan ettikleri Amerika’nın 4 Temmuz 1776 tarihli Bağımsızlık Bildirgesi’nde “Tüm insanlar eşit yaratılmışlardır ve aralarında yaşam, özgürlük ve mutluluğunu arama hakkı gibi Tanrı tarafından onlara verilmiş, onlardan ayrılmaz belirli haklara sahiptirler…”[3] yazıyor olsa da kölelik ancak 1804 yılında Amerika’nın kuzey eyaletlerinde yasaklanmış, Amerika-İngiltere arasında 1807 yılında köle ticareti kaldırılmıştır fakat Amerika’nın güney eyaletleri kararlı bir şekilde köleliği devam ettirmiştir.

4 Mart 1861 tarihinde yapılacak seçimlerinde Başkan adayı olan Abraham Lincoln, seçim propagandalarında köleliği kaldırma sözü vermişti ve seçimi kazanması ile Güney’deki 7 Eyalet (Carolina, Missisipi, Florida, Alabama, Teksas, Georgia ve Louisiana) köleliğin kaldıracağının kesin olacağını anladıkları için zaman kaybetmeden bağımsızlıklarını ilan ettiler. Kölelik sistemi, Başkan Lincoln tarafından 19 Haziran 1862 yılında kaldırılmış olsa da 1861-1865 yılları arasında yaşanan Kuzey-Güney Savaşı’nı Kuzeylilerin kazanmasının ardından yapılan yasal düzenlemeyle kesin olarak yasaklanana kadar devam etmiştir. Köleliğin kaldırılmasıyla güney eyaletlerinin tarıma dayalı ekonomik sektörü çökmüştür. Fakat burada bir husus var ki çok önemlidir. O da kuzeylilerin köleliği kaldırmasındaki gizli ama asıl amaçları, güney eyaletlerinden özgürlüğünü kazanan siyahilerin kuzeyde gelişmekte olan sanayi sektörüne işçi olarak sevk edilmelerinin planlanmış olmasıdır[4]. Yani fiili kölelikten, emperyalizmin manevi köleliğine sevk edilerek işçi açığının telafi edilmesi hesaplanmıştır. Çünkü Güney Eyaletleri tarafından İngiltere’ye ucuz ücretlerle satılan pamuk, Kuzeyin sanayi kuruluşlarında işlenerek büyük ekonomik kazanç sağlanabilecekti. Bir taraftan da zengin Güney Eyaletleri bu vesileyle dizginlenebilirdi.

1866’da çıkartılan Sivil Haklar Yasası ile Birleşik Devletler’de doğan herkes; ırk, renk, ya da önceki durumuna bakılmaksızın vatandaş olarak ilan edildi. Afroamerikalılar bu sayede sözleşme yapma ve uygulatma, dava açma ve davalı olma ve mülk edinme haklarına sahip olabildiler. Fakat 1875 yılında Tennessee Eyaleti’nde ardından diğer Güney Eyaletlerinde de kabul edilen ve Jim Crow Yasaları olarak bilinen hukuki düzenlemeler ile beyazlar ve siyahi ABD vatandaşlarını Sadece Beyazlar İçin (Whites Only) ve Siyahlar (Colored) tabelaları asılarak, toplum fiilen ikiye bölünmüştür. Uygulama demiryolları, tramvaylar, otobüsler başta olmak üzere; otelleri, tiyatroları, kütüphaneleri, asansörleri ve kiliseleri de kapsayacak şekilde sosyal hayatın her evresini içeriyordu. Ayrımın en ağır hissedildiği alan ise okullardı. Ayrı ırklardan insanların evlenmesi yasaklanmıştı.

1 Aralık 1955 yılında Rosa Parks isimli siyahi bir kadının ırk ayrımının yapıldığı Montgomery'de bir otobüste, bir beyaza yer vermeyi reddetmesinin ardından Jim Crow Yasaları kapsamında tutuklanmasıyla başlayan olaylardan sonra Montgomery'de, hiçbir şey eskisi gibi olmamıştır. Rosa Parks’ın direnişi siyahi ırkın süregelen sessizliğinin sonu olmuş ve yüzlerce insanın aylarca sürecek ayaklanmalarını başlatmıştır. Montgomery otobüs boykotunun başkanlığına seçilen Martin Luther King, süreci çok iyi yönetmiş ve başlatılan Montgomery otobüs boykotu umulmadık bir başarı getirmiştir. Jim Crow Yasaları, Martin Luther King’in öldürüldüğü 1968’e kadar fiilen yürürlükte kalmıştır.

ABD’de Jim Crow Yasaları kaldırılmış; her türlü yasal düzenlemeler yapılmış ve hatta Afroamerikalı Barack Hussein Obama Başkan seçilmiş olsa bile bütün dünya kamuoyu önünde günlük hayatta hala siyahilere ayrımlar yapıldığı George Floyd'un gözaltına alırken öldürülmesi örneğinde olduğu gibi aşikardır.

***

ABD’de 3 Kasım 2020 Salı günü Başkanlık seçimi yapılacaktır. ABD anayasasına göre Başkanlık seçimleri 4 yılda bir ve seçim yılı Kasım ayının ilk salı günü yapılır. Çünkü cumartesi Yahudilerin, Pazar Hristiyanların ibadetlerinden geri kalmamaları düşünülmüştür. Aynı zamanda büyük sermaye sahibi patronların “çalışanlarına izin vermeyerek oylarıyla seçimi etkilemelerinin engellenmek istenildiği” de rivayet edilmektedir. Aynı gün seçmenler tarafından 435 sandalyeli Temsilciler Meclisi için ve 100 sandalyeli Senato’nun 33’ü için oy kullanılırken, bazı eyaletlerde aynı zamanda valilik ve eyalet meclisi seçimleri de yapılacaktır.

2016’da Cumhuriyetçi Parti'nin adayı olarak Başkan seçilen ve halen görevde olan Donalt Trump, resmi olarak tekrar aday olacağını henüz açıklamamış olsa da 24-27 Ağustos 2020 tarihleri arasında düzenlenecek olan Cumhuriyetçi Parti Ulusal Kurultayında yeniden aday olması beklenmektedir. Ancak, Demokrat Parti adayı olarak Trump’ın karşısına çıkacak ismin 2008-2012 ve 2012-2016 dönemlerinde iki defa Başkan seçilen Afroamerikalı Barack Hussein Obama’nın Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Joe Biden olduğu kesinleşmiştir.

“ABD’yi yeniden büyük yapmak iddiasıyla” 2016 seçimleriyle göreve gelen ABD Başkanı Donald Trump; “kurumları, değerleri, ideolojileri ve hatta duyguları yıkan bir figür” olarak suçlanmaktadır. Ayrıca Başkan Trump, “aldığı kötü, dengesiz ve faşizan kararlarla” ABD kamuoyunda hayal kırıklığı yarattığı[5] gibi değerlendirmeleriyle kaşı karşıyayken yani genel karakteristik özellikleri bilinen bir lider olarak aday olması beklenmektedir. Peki Joe Biden ne kadar tanınmaktadır?

20 Kasım 1942 doğumlu Joseph Robinette Biden Jr. 20 Ocak 2009-20 Ocak 2017 yılları arasında ABD’nin 47’nci Başkan Yardımcısı olarak görev yapmıştır. 3 Ocak 1973 tarihinde Delaware Eyalet Senatörü olarak ABD Senatosu'na seçilmiş ve 15 Ocak 2009’a kadar kesintisiz olarak 36 yıl bu görevi sürdürmüştür. 2008 ABD Başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti'den Başkan adayı olmuş ancak 3 Ocak 2008’de Iowa Eyaleti (Ayova) ön seçimlerini kaybetmesi üzerine adaylıktan çekilmiştir.

Adalet Komisyonu, Dış İlişkiler Komisyonu üyelikleri ile Dış İlişkiler Komisyonu Başkanlığı gibi görevleri yürüten Biden, görevleri sırasında Türkiye'yi yakından ilgilendiren birçok konunun içinde yer almıştır. Görevleri esnasında Türkiye'nin Kıbrıs politikalarını sert dille eleştiren Biden, bir taraftan da Osmanlı Devleti topraklarında yaşanan 1915 Ermeni olaylarının ABD tarafından "Ermeni soykırımı" olarak tanınması için büyük gayretler sarf ettiği uluslararası basın yayın kuruluşlarında defalarca yer almıştır.

Biden, ABD Başkan Yardımcısı olarak; Aralık 2011, Kasım 2014, Ocak 2016 ve 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden yaklaşık bir ay sonra olmak üzere toplam 4 defa Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Biden’in Senatörlüğü dönemlerindeki Türkiye karşıtlığı tutumunun aksine Başkan Yardımcılığı sırasında daha dengeli bir role büründüğü[6] dikkatlerden kaçmamıştır.

Joe Biden, 24 Nisan 2020’de sözde Ermeni soykırım gününde yaptığı yazılı açıklama ile Senato dönemindeki çalışmalarını hatırlatarak; "soykırımın tanınması için yürütülen çabalara liderlik etmekten gurur duyduğunu" söylemesinin ardından, "Ermeni Soykırımı tanıyan bir karara destek vereceğime ve evrensel insan haklarını yönetiminin bir numaralı önceliği yapacağıma söz veriyorum" sözleri ABD Başkanlığını kazanması halinde Türkiye ile gergin bir dış politika izleyeceğini göstermesi açısından önemlidir. Zira Biden’in Türkiye’nin Kıbrıs’tan çekilmesini isteyen bir fikre sahip olduğunun bilinmesinden hareketle Türkiye karar alıcı mekanizmaları olası olumsuzluklara hazırlıklı olmalıdır.

2011’de ilk kez Türkiye’ye gelen Biden, Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret eden ilk ABD Başkan Yardımcısı olarak tarihe geçmiştir.

Ekim 2014'te Harvard Kennedy School'da yaptığı bir konuşmada Biden, Türkiye’yi Suriye politikaları nedeniyle eleştirmesi ve hatta bazı uygulamalarından dolayı suçlaması üzerine Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sert tepki göstermiş ve özür talep etmiştir. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı telefonla arayarak sözlerinden dolayı özür dilemesi[7] ile hatırlanan Biden, 15 Temmuz 2016'da yaşanan darbe girişiminin ardından geldiği Türkiye’de "Amerikan halkı sizin yanınızda. Obama, Erdoğan'ı arayan ilk insanlardan biri oldu. Ancak yine de özür dilemek istiyorum. Keşke daha erken buraya gelebilseydim. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı (Erdoğan), halkınıza büyük hayranlık duyuyoruz ve bu zorluklara göğüs germe biçiminize hayranlık duyuyoruz" sözleriyle[8] Türkiye’den iki defa özür dileyen ABD Başkan Yardımcısı olarak hafızalarda yer almıştır.

Biden, 2020 seçimleri için Başkan Trump’ın 2016 seçimlerinden önce seçimlerde hile yapılacağını öne sürmesine de atıfta bulunarak, "En büyük endişem Trump'ın bu seçimleri çalmaya çalışması. Kendisi de oyunu böyle kullanmasına rağmen postayla oy kullanımının hileli olduğunu söylüyor. Görevi bırakmayı kabul etmemesi halinde üst düzey askerlerin onu Beyaz Saray'dan çıkaracağına eminim" sözleriyle seçimi kazanacağını ima ederek, anketlerde Trump'ın 14 puan önünde olduğu iddialarını[9] göstermek istediği anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak;

Amerika Kıtası’nın keşfinden itibaren “Beyaz Adam-Kızılderili/Yerli”, “Beyaz Adam-Siyahi” ilişkileri yüzyıllar boyu “Efendi-Köle” çizgisinde devam etmiştir. “Başkanlık Sistemi” yönetim şeklini benimseyen ABD Anayasasının “ilk yazılı anayasa” ve “ilk anayasal başkanlık sistemi” olma özelliğini taşıması açısından özel bir yeri vardır ve her ne kadar kölelik sistemi her türlü şekliyle yasal olarak kaldırılmış olsa da “Patron-Çalışan” şeklinde ötekileştirilmiş olarak devam edegelmiştir. Siyahiler, Hispanikler ve diğer yerel halk daima aşağı tabaka olarak görülmeye devam etmektedir. Bu şartlar altında Siyahilerin sorunları ve ırkçılık uzun yıllar daha devam etmeye mahkumdur.

3 Kasım 2020 tarihinde yapılacak olan ABD Başkanlık seçiminde hangi adayın kazanacağı Türk dış politikası açısından büyük önem arz etmektedir. Zira uluslararası ilişkilerde devletlerin çıkarları üzerinden duygusallığa yer verilmeden reel politikalar üretiliyor olsa da Başkanların kişisel kanaatlerinin çok önemli olduğu muhakkaktır. ABD Başkan adayı Joe Biden’in Türkiye için çok önemli olan Kıbrıs, 1915 Olayları ile son dönemlerde öne çıkan Suriye, Doğu Akdeniz, Libya ve Münhasır Alan Sorunlarına bakış açılarının menfi olduğunun biliniyor olması nedeniyle, Biden’in seçimi kazanması halinde nasıl bir politika izleneceği hususlarında Türkiye karar alıcı mekanizmalarının hazırlıklı olması gerekir.

ABD Başkanı Trump’ın Covid-19 süreci ve siyahi Amerikalı George Floyd'un polis tarafından öldürülmesi ile başlayan halk hareketleri sürecini iyi yönetememekle suçlandığı bir dönemde seçimlere giriyor olması kazanma ihtimalini zayıflatacağını veya zorlanacağı şeklinde değerlendirilmektedir.

Son söz olarak; Trump, Başkanlığı süreci içerisinde aldığı kötü, dengesiz ve faşizan kararlarla suçlanıyor olsa da olaylara Türkiye karar alıcı mekanizmaların ve Türkiye kamuoyunun Türkiye Cumhuriyeti’nin âli menfaatlerine olan etkisi yönünden bakılması gerekir. Zira Trump’ın aldığı veya bundan sonra alacağı kararlar ile Trump’ın veya Biden’in seçim sonrası yeni Başkan olarak alacağı ve uygulayacağı siyasi kararların Türkiye’yi ilgilendiren tarafı ile değerlendirileceği muhakkaktır. ABD vatandaşı olan ve ABD seçimlerinde oy kullanacak Türklerin, lobicilik faaliyetleri ile organize bir şekilde; adaylarla görüşmeleri ayarlayarak, Türkiye’yi ilgilendiren hususlarda nasıl bir politika izleneceği bilgilerinin alınmasına müteakip, Türkiye lehine bir politika izleyeceği değerlendirilen aday üzerinde yoğunlaşmalarının (ülkenin iç işlerine karışılıyor izlenimi verilmeden) sağlanması çok büyük öneme haizdir.

                        :

İsmail CİNGÖZ; Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı/M.Sc.- BULTÜRK Ankara Temsilcisi. cingozismail01@gmail.com

 

[1] İsmail CİNGÖZ; “Amerika’nın Kirli Tarihi”, Ticari Hayat Gazetesi, 17.04.2019.

[2] Fatih ORUÇ; “Amerika’nın Kızılderili Katliamı”, 30.01.2017.

https://www.ayrintilihaber.com.tr/amerikanin-kizilderili-katliami-makale,815.html (Erişim Tarihi:15.06.2020)

[3] Sinan MEYDAN; “ABD Irkçılığının Kısa Tarihi”, Sözcü Gazetesi, 08.06.2020.

[4] “Amerika'da Köleliğin Kaldırılması”, https://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/amerika-da-koleligin-kaldirilmasi-114#panel1 (Erişim Tarihi:14.06.2020.)

[5] İsmail CİNGÖZ; “Krizi Fırsata Çevirmek”, Ticari Hayat Gazetesi, 10.06.2020.

[6] BBC News; “Joe Biden Kimdir: Türkiye'den İki Kez Özür Dileyen ve ABD'de Yunan Lobisine Yakınlığıyla Bilinen Demokrat Başkan Adayı”, 09.06.2020.

[7] Cumhuriyet Gazetesi; “Joe Biden Erdoğan'dan Özür Diledi”, 04.10.2014.

[8] BBC News; “Joe Biden: Özür Dilerim, Keşke Daha Önce Gelebilseydim”, 24.08.2016.

[9] BBC; “ABD Başkanlık Seçimleri: Biden 'Trump Seçim Sonuçlarını Kabul Etmezse, Beyaz Saray’dan Askerler Eşliğinde Çıkarılabilir' Dedi”, 12.06.2020.

 

* 17 Haziran 2020 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi’nde yayınlanmıştır.